Bağışıklık Sistemi, Bir Yaratılış Harikası (2)

Serinin ilk yazısında kısaca bağışıklık sistemi ve antikorlardan biraz bahsetmiştik. Adeta bir giriş gibi olmuştu. Şimdi bu yazıda bağışıklık sistemini oluşturan organlar ve o organlardan mamul hücreler üzerinde duralım. Bundan sonraki son yazıda Allah izin verirse savunma sistemimizin AIDS, Grip ve Korona Virüse karşı nasıl tepki verdiğini göstereceğim.

 

Üretim Merkezleri Olarak Lenfler

 

Vücudumuz içerisinde ikincil bir dolaşım sistemi olduğunu biliyormuydunuz… Bu sistemin adı lenf sistemidir. Lenf sistemi adeta bir jandarma yada özel kuvvetler gibi vücudun her tarafında devriye gezmektedirler(beyin hariç). Bu kuvvetlerin karargahları yada ordugahları da vardır ki bunların isimleri  lenf bezleridir. Sistemin asli savaşçıları ise lenfosit adı verilen hücrelerdir.

Aynı kan sistemi gibi Lenfatik sisteminin de damarları vardır. Bu damarların içerisinde lenf sıvısı dolaşır ve aynı zamanda bu damarların içerisinde nöbetçi kolluk kuvvetleri olarak lenfositler devriye görevi yapmaktadırlar. Şimdi lenf sisteminin tasarımındaki mucizeye ve optimum mühendisliğe bakalım.

 

Lenf damarları olduğundan bahsetmiştik, ayrıca lenf kılcal damarları da vardır. Lenf sıvısı kılcal lenf damarları ile temas eder, bu temasın ardından tekrar lenf damarlarına temas eden lenf sıvısı buradan aldığı bilgileri de lenf bezlerine getirir. Böylelikle anormal bir durum sezilirse hızlı bir müdahale şansı doğacaktır.

 

Gelen bilgi değerlendirilir ve düşmanca bir hareket sezilirse ilgili düşmanın tipine göre hızlı bir şekilde lenfositler ve benzeri savunma hücreleri üretilmeye başlanır. Yeni askerler lenf sıvısı aracılığıyla lenf bezlerine geçerler buradan da kana karışırlar. Kan vasıtasıyla da savaşın cereyan ettiği bölgeye sevkedilirler. Lenf bezleri lenfosit üretimi sırasında şişer, şişmenin ilk gerçekleştiği bölge enfeksiyonun köken merkezi olarak kabul edilebilir. Lenf bezlerinin şişmesi vücudun bir enfeksiyonla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

 

Şimdi bir durun ve düşünün, elinizde tüm ülkeyi fersah fersah gezen bir askeri nakliye ve güvenlik yolu var. Bu yola yan kesimlerdeki fabrikalardan hızlıca ulaşılmasını sağlayan lojistik imkanlar sağlanmış. Bu fabrikalar 7 gün 24 saat gelebilecek emirler için mühendisler, işçiler, yöneticiler vb. hazır kıta beklemekteler. Ayrıca bu oluşum sadece bu nakliye ve güvenlik yolu değil ayrıca istihbarat ağıyla desteklenmiş olsun. Bu bahsettiğim şeyi bir tahayyul edin. İnanılmaz bir oluşum değil mi, işte lenf sistemi de böyledir.

– Bütün vücudu baştan aşağı saran özel bir ulaşım sistemi

– Vücudun birçok bölgesine yerleştirilmiş lenf bezi karakolları

– İstihbarat yapılması ki belki de en kompleks faaliyet.

– Gelen istihbarat doğrultusunda asker üretimi yapılması

 

Gördüğünüz gibi oldukça kompleks, birbirine yapışık ve derinden birbirine bağlı bir sistem görüyoruz. Şimdi sisteme mi hayran olmalı onu yaratana mı ? Ayrıca burada şunu da belirtmek istiyorum. Tamamıyla tesadüfleri ilahlaştıran evrim teorisine göre tüm bu süreç tesadüflerin önderlik ettiği bir süreç ile gerçekleşmiştir. Çocuk masalları olarak bile kabul etmememiz gereken bu masallara gençleri bilimsellik kisvesi ile inandırdıklarını görmek üzücü. Bir kere sistemin sadece çok kompleks olması değil ama aynı zamanda birbirine bağlı olarak çalışması bile tek başına tesadüflere dayanan bir görüş ihtimalini yok etmektedir. Sadece lenf damarları olsa ama lenf bezleri olmasa ne olur ? Lenf damarları ve lenf bezleri olsa ama istihbarat çalışmaları olmasa ne olur ? Sistem yine çalışmayacaktır. Peki Lenf damarları, bezi ve istihbarat var ancak üretim için gerekli mekanizma yok, bu kez de en önemli şey yani askerler yok elinizde. En nihayetinde herhangi bir parçası eksik olursa çalışmayacak bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistem Allahın yaratmasıdır.

 

Bir başka savunma sistemi organı Dalaktır;

 

Savunma sistemizin bir diğer yaratılış harikası organı Dalaktır. Bu organ iki ana kısma ayrılır, beyaz ve kırmızı dalak. Beyaz dalak bir üretim merkezi gibi görülebilir. Beyaz dalakta üretilen lenfositler öncelikle kırmızı dalağa transfer edilir ardından da kana karışırlar.

 

Dalak savunma hücrelerinin üretilmesi, Fagositoz hücrelerinin üretilmesi, Alyuvarların depolanması ve bağışıklık sistemine genel katkı gibi pek çok görev için yaratılmışlardır. Dalak ayrıca yeni doğacak çocuğun  kan hücreleri üretme görevini de yüklenmiştir. Anne rahmindeki bebeğin kemik iliği kan hücrelerini üretemez. Bu durumda devreye dalak girer ve kendi görevi olan lenfosit üretiminin yanında granülosit, alyuvar ve trombosit üretimi görevlerini de üstlenir.

 

Burda çok büyük bir mucize gerçekleşir. Dalak kemik iliğinin görevini yapmadığını yada yapmayacağını nereden bilmektedir ? Böyle bir sorumluluğu nasıl üstlenir ? Bunların üretilmesi gerektiğini ve ne üretilmesi gerektiğini nereden bilir ? Bilgi nereden gelmektedir ?

 

Açıktır ki et ve yağdan ibaret bir organın böyle sorumluluklar alması duruma müdahil olması gibi birşey sözkonusu olamaz. Dalağın imkansız ve saçma olmasına rağmen sorumluluk almak isteyen bir organ olduğunu varsayalım. İhtiyacı nereden biliyor ve daha da önemlisi nasıl üretmektedir? Neden Trombosit yerine kornea hücreleri üretmemektedir ? yada mide hücreleri… Herşey tam olması gereken yerde onca hata olasılığına rağmen. Burda vicdanı çürümemiş insanlara Allahın üstün yaratmasının hakkını teslim etmek gereklidir.

 

Alyuvar Depolama; Dalak kimi zaman hastalıklar nedeniyle büyür. Bu büyüme esnasında içine bol miktarda alyuvar ve trombosit hücresi alır. Bu bir savunma refleksidir.

 

Dalağın bunların yanında yine ayrıca çok önemli bir görevi daha vardır. Dalakta bol miktarda makrofaj bulunmaktadır. Bunlar kandaki deforme olmuş alyuvarları ve benzeri kan ürünlerini alıp sindirirler. Ancak burada hassas yaratılış tekrar devreye girer. Dalaktaki makrofaj hücreleri yuttukları alyuvar hücrelerinin içinde bulunan demiri farklı maddelerle birleştirerek bilirubine çevirirler. Bilirubinler daha sonra karaciğere gönderilir. Artık vücuttan atılabilecek hale gelen bilirubinler postalanmaya hazırdır ancak bir problem vardır. Vücut için çok değerli olan demiri de içinde taşıdıkları için bilirubinler öylece gönderilmezler. Önce ince bağırsakta bilirubinin içindeki demir emilir ardından atık maddeler atılır.

 

Yine farklı bir yaratılış gerçeği ile karşılaşıyoruz. Bunlar bilirubinin atılması ve demirin tutulması gerektiğini nereden biliyorlar ? Velev ki biliyorlar bu yeteneği yani atma ve emme yeteneklerini nasıl kazanıyorlar ? Tesadüfen DNA’mızda gerçekleşen değişimler ile organlarımızın bu yetenekleri kazanacağına gerçekten inanan varmı ? Peki o halde insanlar yüce Allahı nasıl oluyor da inkar ediyorlar yada onun için yaşama gibi ulvi bir amacı benimsemiyorlar ? Kafamda deli sorular 🙂

 

Dalak ayrıca vücutta bir savaş durumu gerçekleşirse lenfosit ve makrofaj üretimini ciddi manada arttırır. Bu şekilde savunma sistemini farklı bir projeksiyonda da desteklemiş olur.

 

 

Kemik İliği; Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu savunma hücrelerinin birçoğunun üretildiği merkezdir. Özellikle ana kemiklerimiz olan yani iskeletimizi oluşturan asli büyük kemik gruplarının içerisinde bulunan süngerimsi bir dokudur. Herhangi bir şekilde işlevini yitirdiğinde büyük sorunlara yol açabilmektedir. İki çeşit kemik iliği bulunmaktadır.

1- Kırmızı İlik

Alyuvar, akyuvar ve trombositlerin üretilmesi görevini üstlenir. Kan hücrelerinin üretildiği merkez olarak da bilinir.

2- Sarı İliktir.

Yoğun ölçekli akyuvar üretiminin yapıldığı bir merkezdir.

Her iki ilik de süngerimsi yumuşak bir yapıya sahiptir. Ayrıca İki iliğin birbirlerine oranları simetriktir ancak bazı durumlarda kırmızı ilik kaybı yaşanmışsa sarı ilik kırmızının eksikliğini gidermeye çalışır. Böylelikle vücut için hayati öneme sahip kan hücreleri üretilmeye devam edilecektir. Peki sarı ilik kırmızının eksikliğini ve getireceği negatif sonuçları nereden bilmektedir ? Yağ, et parçalarından ibaret hiçbir bilince sahip olmayan bir organın bunu bilmesine ve bilse dahi gerektiği şekilde onun boşluğunu doldurmasına imkan varmıdır ? Tesadüfi mutasyonlar sonucunda tesadüfen gelişen evrim fikrini savunan zavallıların bunlara dair doyurucu bir açıklaması varmıdır ? Elbette ki yoktur. Tüm evrendeki ihtişam ve yaratılış kanıtları bizim etrafımızı sarmıştır ancak inat eden gözlerin kapalı kalabileceği bu hakikatleri inkar etmek için büyük bir imana sahip olmalısınız. Türkiye’deki evrimciler kadar bir iman yani 🙂

 

Bir başka savunma sistemi üyesi Timüs’ü inceleyelim.

 

İçimizdeki Üniversite; Timüs

 

Timüs vücudumuzun içerisinde göğsümüz hizasında küçük ve oldukça sıradan görünen bir virüstür. Ancak yaptığı işler dikkate alındığında oldukça özel olduğu farkedilmektedir.

 

Alyuvarlar yabancı düşmanı yokediyor.

 

Timüs organında lenfosit hücrelerine vücudun kendi yapıları ve hücreleri tanıtılmaktadır. Adeta eğitim verilmektedir. Böylelikle Timüs tarafından eğitilen Lenfositler kimin dost kimin düşman olduğunu bilecek ve buna uygun bir şekilde tanımadığı her yapı ve hücreye saldırabilecektir.

Timüs evrim teorisi ile meydana gelemeyecek kadar kompleks bir yaratılış harikasıdır. Bir düşünün böyle bir yapı yavaş yavaş kendiliğinden gerçekleşen tesadüfi değişimler ile olabilir mi ? Timüs bu özelliği nasıl kazanmıştır. Bilginin aslen yine bilgiden geleceği ve bunun da yaratılışı ispat eden bir çıkarım olduğuna değinmiştik önceki yazılarımızda. Burada Timüs a bu eğitimin gerçekleşmesi gerektiğini kim söylemiştir. Tüm dünyadan milyarlarca insanın kendi içerisindeki ordu bağışıklık sistemini Korona Virüse karşı güçlendirmeye çalıştığını hatırlayalım. Yani dünyanın umudu içimizde birilerinin kör inancı gereği tesadüfen oluştuğuna iman ettiği bağışıklık sistemi isimli ordu iken bu ordunun birazc

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vucutlarimiz Nasil Calisir ? Tesadüf Degil 6

Serimize devam ediyoruz. Önceki yazılarda görebileceğiniz uzere yazarımız Prof. Howards Glicksman kademe kademe hücresel islem …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir