Evrenin Yaratılışı (1) Giriş

Eski zamanlarda, eski çağlarda yada bir başka değiş ile bilimin çok ilerlemediği dönemlerde evren ile ilgili ana düşünce evrenin zaten sonsuzdan beri var olduğu, yaratılmış bir şey olmadığı düşüncesi paralelindeydi. Sonsuz evren fikri materyalizmin kale görüşlerinden birisi olarak kabul ediliyordu, materyalistlere göre evren sonsuzdan beri vardı ve sonsuz zaman içerisinde pek çok imkansız şey kendiliğinden oluşabilirdi. Böylelikle sonsuz evrenin fikrinin aslında materyalizmin ana görüşlerinden biri olduğunu hakikatinde en temel düşüncesi olduğunu gayet iyi görebilmekteyiz.

 

Avrupa’da yaşanan gelişmeler zamanla bu durumu değiştirmeye başlamıştır. Avrupa’da kilisenin ve inancın güçlenmesi ile sonsuz evren fikri felsefi olarak kenara itilmese de inanç olarak kenara itilmişti ancak Fransız devrimi(1789-1799) ile beraber kiliseye olan düşmanlığın ayyuka çıkması, Avrupalıların başlarına gelen her felaketin kilisenin bağnaz bilim düşmanı tavrından ötürü gerçekleştiğine dair  çoğunlukla haklı çıkarımlarının da neticesinde bilim dünyası tekrar materyalizm fikrine dönmüştür. (Buradaki dönüş fikrinin ana temasının kilise düşmanlığı nedeniyle gerçekleştiğini unutmayın, bu düşüncenin dolaylı ve direkt etkileri zamanla tüm bilimsel disiplinleri etkilemiştir.) Materyalizmin en azılı savunucularından birisi olan Macaristan doğumlu ünlü felsefeci George Politzer[1] ”Felsefenin Başlangıç İlkeleri” isimli hala daha materyalist ve Marksist çevreler tarafından bir başucu kitabı olarak pazarlanan kitabının 1989 yılı basımında, evrenin yaratılmış bir şey olmadığını eğer yaratılmış bir şey olsaydı bir başlangıcının olması gerektiğini söylemektedir.[2]  Ancak ilerleyen bilim Politzer’in yaratılmış olsaydı bir başlangıcı olurdu dediği çıkarımı ortaya çıkardı, yani evrenin bir  başlangıcı olduğunu.

 

 

Evren ile ilgili yakın tarihe kadar gelen özet bilgiler yukarıdaki gibidir. Son yüzyıla gelinceye kadar evrenin bir başlangıcı olduğu fikri kesinlikle bilimsel disiplinlerin hiçbirisi tarafından dile getirilmemiş ve sonsuz evren fikri mutlak bir gerçek gibi kabul edilmiştir. Ancak miladi 600’lü  yıllarda çölde yaşayan fizik ve astronomi eğitimi almamış bir Arap olan Abdullah oğlu Muhammed tarafından kendisine indirilen kitapta evrenin bir başlangıcı olduğuna ve şu anda bilimsel keşiflerle ortaya çıkartılan genişleme vb. diğer detaylara referans yapan bilgilerin bulunduğu bir kitapta tersi bir durum savunulmuştur.

 

Son Yüzyılda Yaşanan Değişimler ve Bigbang

 

1900’lu yıllara kadar bilgisizliğimizden gelen bir cehalet üzere sabit ve sonsuz evren fikri kabul görmekteyken bu tarihten sonra bilimde yaşanan hızlı gelişmeler sonsuz evren fikrinin yanlışlığını ortaya çıkarmaya başlamıştır. 1922 yılında Alexander Friedman[3] evrenin sabit bir yapıya sahip olmadığına dair bulgular keşfetmiştir. Bu bulguları bir miktar ileriye götüren Georges Lemaitre[4] isimli bilim adamı evrenin bir başlangıcı olduğunu ve hatta zamanda geriye (kanıtsal açıdan ) gidilebilirse bunların kalıntılarına da ulaşılabileceğini iddia etmiştir. Tüm bu bilim adamlarının çalışmalarının üstüne ABD’li astronom Edwin Hubble[5] devasa teleskobu ile uzayı gözetlerken bir gariplik keşfetmiştir. Hubble’ın gözlediği cisimler birbirlerinden uzaklaşmaktalardı. Bunun tek bir anlamı vardı, evren genişlemekteydi. Bu gerçek aslında Einstein tarafından da keşfedilmiştir ancak dönemin hakim evren görüşüne uymayan bir fikri keşfetmesine ve gerçek olduğuna inanmasına rağmen allayıp pullayıp farklı bir şekilde sunmuş ve sabit evren fikrine meydan okuma yapamamıştır.

 

Ancak seneler geçmeye devam etmekteydi ve bilimde aynı hızda ilerliyordu, yapılan her keşif evrenin yaratıldığı ve bir başlangıcı olduğu fikrini güçlü kanıtlarla desteklemeye devam etti.

 

Bigbang Görüşünün daha Geniş Çevrelerce Kabul Edilmeye Başlanması

 

1948 yılında George Gamov, Lemaitre’nin görüşlerini biraz daha ileriye taşıdı ve Bigbang’in gerçekleştiği patlamanın ardından patlamanın fosili olarak görülebilecek bir radyasyon kalıntısı fikrini ortaya attı. 1965 yılında Arno Penzias ve Robert Wilson isimli bilim adamları bu kozmik arka fon radyasyonunu keşfettiler. Üstelik bu keşifle radyasyonun evrenin her noktasında eşit miktarda olduğunu da bilimsel olarak gösterdiler. Kozmik arka fon radyasyonun evrenin her yerinde eşit olarak bulunmasının manası ancak tek bir noktadan dengeli bir dağılımla mümkün olabilirdi, Bigbang’den sonra da böyle olmuştur. Bu keşifleri nedeniyle ikili nobel ödülü de kazanmıştır.

 

1989 yılında NASA’nın COBE uydusu teorik olarak ispatlanan kozmik arka fon radyasyonun spesifik kanıtını da elde edince artık Bigbang’in yani evrenin yaratılışının başkaca büyük bir kanıta ihtiyaç duyulmaksızın bir bilimsel hakikat olduğu anlaşılmıştır. Materyalist bilim adamı Denis Sciama elde edilen kanıtların dağ gibi birikmesi neticesinde en nihayetinde şu yorumu yapmak zorunda kalmıştır.;

 

”Sabit durum teorisini savunanlarla onu test eden ve bence onu çürütmeye çalışan gözlemciler arasında, bir dönem çok sert çekişmeler vardı. Bu dönem içinde bende bir rol üstlenmiştim. Çünkü gerçekliğine inandığım için değil, gerçek olmasını istediğim için sabit durum teorisini savunuyordum. Teorinin geçersizliğini savunan kanıtlar ortaya çıkmaya başladıkça Fred Hoyle bu kanıtlara karşı argüman üretmekte lider bir konum üstlenmişti. Bende yanında yer almış ve bu haince kanıtlara karşı nasıl cevap verilebileceği hususunda fikir yürütüyordum. Ama kanıtlar biriktikçe artık oyunun bittiği ve sabit durum teorisinin bir kenara bırakılması zorunluluğu ortaya çıkıyordu.[6]

 

Bigbang’in yüzyıllardır bir gerçek gibi anlatılan sabit evren modeline karşı bu zaferi aslında yaratılışın oldukça açık ve en güçlü delillerinden birini oluşturmaktaydı. Ateist bilim adamları için ızdırap veren bu durum Allahın varlığını kabul eden bilim adamları tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Hatta bu keşifleri elde edilen kanıtlarla birleştirip mantık süzgecinden geçiren bilim adamlarından Hugh Ross[7] yaratıcının evrendeki konumunu şu şekilde belirtmiştir;

 

”Zaman, olayların meydana geldiği boyuttur. Eğer madde, patlama ile birlikte çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize yaratıcının evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu göstermektedir. Ayrıca bazılarının savunduğu gibi yaratıcının evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını gösterir.”[8]

 

Hugh Ross yeryüzü üzerinde yaşamış ve yaşamaya devam eden Astrofizikçilerin arasında bir duayendir. Hugh Ross’un dikkat çektiği nokta sizin dikkatinizden kaçmasın, Dr. Ross bigbangi ortaya çıkaran nedenin yani yaratıcının evrenden bağımsız olması gerektiği yönünde bilimsel bir çıkarım yapmaktadır. Bu size Kuranın tarif ettiği yaratıcı karakterini anımsatmaktadır değil mi ?

Gökleri ve yeri bir örnek (model) edinmeksizin yaratandır. O’nun nasıl bir çocuğu olabilir? O’nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, her şeyi yaratmıştır. O, her şeyi bilendir. (Enam, 6/101)

 

Bigbang modelinin kabul edilmesi akabinde mücadelesini sonlandırmayan materyalistler;

 

– Açılır Kapanır Evren Modeli

– Hayali Zaman

– Kuantum Evren Modeli

  1. birkaç modeli öne sürmüşlerdir. Öne sürülen modellerin hepsinin ortak yönünün Bigbangi inkar etmek ve ona karşı çıkma motivasyonu olduğunu unutmamak gereklidir. Yani apaçık gün gibi ortada olan yaratılış gerçeğini inkar edebilmek maksadıyla yapılan mesailerde ortaya çıkan bu zorlama görüşlerin nedeni,

Allahın varlığına karşı bir anti delil üretebilmektir ancak hiçbiri en ateşli ateist bilim adamlarının da içinde bulunduğu gruplarca kabul edilmemiştir. Fantastik zorlamalardan ibaret yukarıdaki görüşleri bilimsel değere sahip olmamaları nedeniyle burada tekrar incelemeye gerek görmüyorum.

 

Gökleri ve yeri gerçekten Allah’ın yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi yok edip yepyeni bir halk getirir. İbrahim Suresi 19

[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Georges_Politzer Erişim tarihi; 26/05/2020

[2] George Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 1989, s. 84- Kitabın yeni baskısında ben bu alıntıyı bulamadım.

[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Aleksandr_Fridman Erişim tarihi; 26/05/2020

[4] https://tr.wikipedia.org/wiki/Georges_Lemaître Erişim tarihi; 26/05/2020

[5] https://tr.wikipedia.org/wiki/Edwin_Hubble Erişim tarihi; 26/05/2020

[6] Stephen Hawking, Evreni Kucaklayan Karınca, Alkım Kitapçılık ve Yayıncılık, 1993, s. 62-63

[7] https://www.goodreads.com/author/show/50937.Hugh_Ross Erişim tarihi; 26/05/2020

[8] Hugh Ross, The Creator and the Cosmos: How Greatest Scientific Discoveries of The Century Reveal God, Colo rado: NavPress, revised editi – on, 1995, s. 76

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Hücre Bir Fabrika Degildir, Ondan Çok Daha Fazlasidir

”Hücre bir makine gibidir”, ”hücre çok gelişmiş bir fabrika gibidir” vb. pek çok benzetmeyi konuyla …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir