Vücutlarimiz Nasil Calisir ? Tesadüf Degil 20

Editör Notu:

İnsan vücudu, her bir bileşeniyle, bir mühendislik harikasını andıran bir sistemdir. Burada anlatılan su dengesinin sağlanmasındaki karmaşıklık, sadece biyolojik bir süreç değil, aynı zamanda dikkatlice tasarlanmış bir sistemin örneğidir. Vücudumuzdaki osmoreseptörler, antidiüretik hormon (ADH) ve bu hormonun böbreklerdeki etkileri arasındaki hassas denge, tesadüfi bir süreçle var olamayacak kadar özelleşmiş ve uyum içindedir. Her bir bileşen, doğru bir işlevi yerine getirebilmek için diğerlerine tam olarak bağlıdır. Böyle bir sistemin ortaya çıkması, tesadüflerle açıklanabilecek bir durum değildir. Aksine, bu karmaşık yapı, bir akıl ve planın ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan vücudunun su dengesini sağlamada kullanılan bu mekanizma, evrimin tesadüfi ve rastlantısal sürecinin çok ötesinde, bilinçli bir tasarımın delilidir.

 

 Ve O, her şeyin varlığını yaratandır ve O, her şeyin en güzel şekilde düzenini sağlayandır. (El-Mülk, 67:3)

 

 

Serimizin 20.yazisi hizmetinizdedir yazının orjinaline suradan ulaşabilirsiniz 

 

 

Kardiyovasküler Fonksiyonlarin Anlasilmasi: Indirgenemez Kompleksligin Otesinde

 

Vücutta Su Dengesinin Kontrolü:

Vücudumuz, doğanın yasalarına uymak zorunda olan trilyonlarca hücreden oluşur. Bu yasalar, hayatta kalabilmek için vücudun yeterli miktarda suya sahip olması gerektiğini ve bu suyun hücreler ile kan arasında doğru şekilde dağılması gerektiğini gerektirir.

Aynı şekilde, suyun vücuttan atılması gerektiği durumlar vardır: solunum yoluyla (oksijen almak ve karbondioksiti atmak için), terleme yoluyla (vücut sıcaklığını kontrol etmek için) ve idrar yoluyla (toksik kimyasalları atmak için). Bu serinin önceki yazılarında da gördüğümüz gibi, vücut, metabolizmasının gerektirdiği su kaybına rağmen, içtiğimiz sıvılar ve böbreklerden su kaybını koruyarak bu su dengesini yönetebilir.

Bu sistem, osmoreseptörler, Antidiüretik Hormon (ADH) ve ADH’nin susuzluk merkezini ve böbreklerdeki özel ADH reseptörlerini uyandırma yeteneği sayesinde çalışır. Önceki yazımda, bu sistemin, atalarımızın vücutlarında hayatta kalabilmek ve üreyebilmek için gerekli suyu sağlayacak kapasiteye sahip olması gerektiğine dikkat çekmiştim. Peki, bu karmaşık sistem düzgün çalışmazsa ne olurdu?

 

Vücudun Su İçeriği ve Su Kaybının Etkileri:

Vücut ağırlığının yaklaşık %60’ı sudan oluşur ve ortalama bir yetişkinin toplam su miktarı yaklaşık 42 litredir. Hücreler, hacimlerini ve kimyasal içeriklerini dar bir aralıkta tutmak zorundadır. Bu yetenek doğrudan vücudun toplam su içeriğine bağlıdır. Yaklaşık %5’lik bir su kaybı (2 litre) ağız kuruluğu, artan susuzluk ve yorgunluk gibi belirtilere yol açar. Bu kayıp düzeltilmezse ve %10’a (4 litre) kadar ilerlerse, aşırı susuzluk, baş ağrısı ve orta derecede halsizlik ve zayıflık görülür. %15 su kaybı (6 litre) kalp çarpıntısı, baş dönmesi ve konsantrasyon problemleriyle sonuçlanır. %20 su kaybı (8 litre) kafa karışıklığı ve halsizlik yaratır ve koma ile sonuçlanabilir. Yaklaşık %25 su kaybı (10 litre) ölümle sonuçlanır.

Tam dinlenme halinde vücut, solunum, terleme ve idrar oluşumu nedeniyle günde yaklaşık 1 litre su kaybeder. Bu yüzden, bir kişi hiçbir sıvı almazsa, yaklaşık 10 gün içinde dehidrasyondan ölür.

Böbreklerin Rolü ve Su Geri Emilimi:

Gastrointestinal sistem suyu kolayca emer, böbrekler ise dolaşımdan saatte yaklaşık 7,5 litre (günde 180 litre) suyu filtre eder. Eğer bu filtrelenen suyun hiçbiri geri alınmazsa, yaklaşık 90 dakika içinde ölüm gerçekleşir. Ancak, böbreklerin ilk kısmındaki tübüller, otomatik olarak filtre edilen suyun yaklaşık %90’ını geri alır. Buna rağmen, günde filtre edilen suyun geriye kalan 18 litresi vardır.

Eğer atalarımızda osmoreseptörler, ADH veya ADH reseptörleri bulunmasaydı, tamamen dinlenme halindeyken hayatta kalabilmek için günde 18 litre su almaları gerekirdi. Bu, her saat, her gün, her yıl boyunca mesanelerini boşaltmak zorunda kalacakları ve aynı zamanda her seferinde 750 mL (26 oz) su içmeleri gerektiği anlamına gelir. Elbette, osmoreseptörlerin, ADH’nin ya da ADH reseptörlerinin eksikliği, hayatla bağdaşmaz.

 

Eğer atalarımızda osmoreseptörler, ADH veya ADH reseptörleri bulunmasaydı, tamamen dinlenme halindeyken hayatta kalabilmek için günde 18 litre su almaları gerekirdi. Bu, her saat, her gün, her yıl boyunca mesanelerini boşaltmak zorunda kalacakları ve aynı zamanda her seferinde 750 mL (26 oz) su içmeleri gerektiği anlamına gelir. Elbette, osmoreseptörlerin, ADH’nin ya da ADH reseptörlerinin eksikliği, hayatla bağdaşmaz.
Sadece tek bir hormon ADH olmasaydı muhtemelen insan yaşamı yokolabilirdi. Çünkü yukarıdaki satırlarda g,orebileceginiz uzere ADH hormonu vücutta filtrasyonun sağlanmasına olanak tanır. Filtrasyon olmasaydı her saat minimum 750 ml idrar yapardınız ve bu suyu geri almak bizim icin iskence olurdu.
Birde gece yatarken bu durumun getireceği sikintilari düşünelim: her saat 750 ml su boşaltmak zorunda olacaginiz bir gece hayal edebiliyormusunuz ? Muhtemelen tum dünya kısa surede cinnet geçirip yeni bir dünya savaşı başlamasına sebep olurdu.
Peki Nasil olduda bu denge oluştu ? Kim yada kimler ADH hormonunun gerekliliğine karar verdi ve bunun uretilebilecegi harika mikro yazilimlari icimize zerk etti ?
Bir hormondan mesaj gelmesiyle filtre yapması gerektiğini böbreklere kim öğretti ? Yahu her tuvalete gidişinizde bunu tahayyül edin, bir seyler sizin icin sürekli bir denge sağlıyor vücudun içerisinde çünkü basibosluk ile yasam arasında hiçbir uyum bulunmamaktadır.
Bize hayatimizi sürdürebilmemiz icin vucutlarimizin içerisine bu mikro yazilimlari Yüce Allah yerleştirmiştir. Peki Yüce Allah neden bu sekilde mekanizmalar yaratıp sonra bu mekanizmaları keşfedebilecek bilinci bizlere vermiştir ?
Samimi olarak 5 dakika düşünmek yetecektir …
16. Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık. Enbiya suresi

 

Diabetes Insipidus ve ADH’nin Eksikliği:

Çoğu insan, “diabetes” kelimesini duyduğunda şeker hastalığını (diabetes mellitus) düşünür. Ancak, “diabetes” terimi, aşırı idrara çıkma anlamına gelir ve “mellitus” ise tatlı, bal gibi bir şey anlamına gelir. Diabetes mellitus, aşırı miktarda tatlı idrar yapılmasıyla karakterizedir.

Bununla birlikte, daha az yaygın bir hastalık olan *diabetes insipidus* da vardır, burada kişi aşırı miktarda tatsız, tatsız veya sıradan idrar yapar. Diabetes insipidus, vücutta ADH etkisinin eksikliği sonucu ortaya çıkar. Bu, günde en az dört litre idrar yapılmasıyla kendini gösterir, ancak eksikliğin daha şiddetli olduğu durumlarda daha fazla idrara çıkma meydana gelir.

Diabetes insipidus, hipotalamusta ya da posterior hipofiz bezinde ADH üretiminin azalması (merkezi ya da nörojenik DI) veya böbreklerdeki ADH reseptörlerinin yanıtının azalması (nefrojenik DI) nedeniyle ortaya çıkar. Tedavi edilmezse, kişi yeterli su içeriğini koruyarak aktif kalmakta zorlanır. Bugün, DI tedavisi için burundan alınan desmopressin adı verilen bir tedavi bulunmaktadır.

Ancak, ADH ile ilgili yalnızca diabetes insipidus değil, başka tıbbi durumlar da vardır. ADH’ye karşı yetersiz tepki, debiliteye ve ölüme neden olabileceği gibi, fazla ADH olması da aynı şekilde ölümcül olabilir. **Yetersiz ADH tepkisi**, vücuda su kaybını kontrol etme kapasitesini kaybettirirken, **ADH’nin aşırı miktarda olması** da, vücudun aşırı miktarda su tutmasına ve buna bağlı olarak beynin su alımını arttırmasına yol açar.

Bu, **Syndrome of Inappropriate ADH (SIADH)** adı verilen bir duruma yol açar. SIADH, genellikle kanser ya da beyin yaralanmalarından kaynaklanan bir durumdur ve aşırı ADH etkisi nedeniyle vücut fazla su tutar. Bu, vücuttaki kimyasal konsantrasyonun ciddi şekilde düşmesine neden olur ve su, osmoz yoluyla beyin hücrelerine geçer. Bu durum, serebral ödem ve beyin fonksiyon bozukluklarına yol açabilir, bu da halsizlik, zayıflık, kafa karışıklığına neden olabilir ve hızla nöbetler, koma ve ölüme yol açabilir. Neyse ki, SIADH tanısı konduğunda, bu durumu engelleyebilecek tıbbi tedaviler mevcuttur.

 

Hayatta Kalabilmek İçin Su Dengesinin Önemi:

Vücudun su içeriğini kontrol edebilmesi, hayat ve ölüm meselesidir. Bu nedenle, yaşamın nasıl başladığını açıklarken, birkaç önemli noktayı unutmamak gerekir.

İnsan hayatı, osmoreseptörler, ADH ve ADH reseptörlerinin varlığı olmadan imkansız olurdu. Michael Behe’nin deyimiyle, vücudun su içeriğini kontrol etme sistemi zorunlu olarak karmaşıktır. Evrimsel biyoloji, bu parçaların nasıl bir araya gelerek işlevsel bir sistem haline geldiğini açıklamak zorundadır.

Ayrıca, bu seride sıkça söylediğim gibi, yaşam ve ölüm söz konusu olduğunda gerçek sayılar gerçek sonuçlar doğurur. Osmoreseptörlerin, ADH’nin ve ADH reseptörlerinin varlığı, vücudun su içeriğini nasıl kontrol ettiğini anlamak için yeterli değildir. Osmoreseptörlerin, vücuda doğru uyarıları zamanında ve yeterince hızlı bir şekilde iletmesi gerekir. Posterior hipofiz bezi, doğru miktarda ADH göndermelidir, ne fazla ne de az. Son olarak, ADH reseptörleri de doğru şekilde tepki vermelidir.

Bu nedenle, zorunlu olarak karmaşık bir sistem, yalnızca akıllı tasarımın bir göstergesi olmakla kalmaz, aynı zamanda doğal hayatta kalma kapasitesine de sahip olmalıdır. Bu, sistemin, doğanın yasaları çerçevesinde hayatta kalmak için ne gerektiğini bilmesi ve bunu doğal olarak yapması gerektiği anlamına gelir.

Artık vücudun su içeriğini nasıl kontrol ettiğini ve kan dolaşımındaki suyun miktarını nasıl dengelediğini anladığımıza göre, bir adım daha ilerleyebiliriz. Hayat, evrimsel biyologların düşündüğünden daha karmaşıktır, değil mi? Su dışında, vücudun kan hacmini koruyabilmesi için kontrol etmesi gereken başka çok önemli bir kimyasal madde daha vardır. Peki nedir? Bunu öğrenmek için bir sonraki yazımıza kadar beklememiz gerekecek.

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vücutlarimiz Nasil Calisir ? Tesadüf Degil 23

    Doktor Glick bu yazısında önceki yazılarda yer yer anlattigi dolaşım sistemi içerisindeki aciklanmasi …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir