Ölümsüz Ruh

Denise Oleary ve Dr. Michael Egnorun beraber kaleme aldigi (Ölümsüz Ruh) ve son donem bilinç arastirmalarini bütünüyle icine alan ve konuya ekstra ilgi gösteren varlık bilim arastirmacilarinin beklentilerini fazlasıyla karşılayan kitabin icinden kucuk bir pasaj sunmak istiyorum. Bizde bu sitede daha önce özellikle Olume Yakin deneyimler vasıtasıyla insan ruhunun olumsuzluğunu savunduk ve aslında gösterdik. Bunu bir yazı ile daha önce sitemizde göstermiştik. Gün geçtikçe bu çalısmalar ve ve bu konu uzerinde donen fikriyat daha da gelişiyor ve aslında bu durum da bizim tezlerimizi her gecen gün daha fazla destekliyor. Insan bilinci seküler akil ne kadar zorlarsa zorlasın insan bedeninin herhangi bir parçasına indirgenemiyor. Bu aciklanamiyor tam da beklediğimiz gibi, özellikle bilinç ile ilgili yapılan çalısmalar ve ölüme yakin deneyimler ruhun varligini doğruluyor. Insan bir ruha sahiptir, goren, düşünen, seven keyif alan.

Peki neden ? Nasıl? Kim Verdi? Neden sevme ve sevilme , nefret etme veya edilme duygularını bize verdi ? Hiç bunlar hakkında dusundunuz mu ? Insan neden yasadigini sorgulamak zorundadır. Neden buradayız ? Neden bunlar bize verildi ? Neden kotuluk var ,neden iyilik var ?

Biz, bir ‘oyun ve oyalanma konusu’ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Enbiya 16

Yazının orjinaline suradan ulaşabilirsiniz 

Insan Ruhunun Olumsuzlugunu Savunmak Makul Bir Inanctir.

İnsan ruhunun ölümsüzlüğünü savunmak için, doğrulanabilir klinik ölüm sonrası deneyimlere (ölüme yakın deneyimler) işaret edebiliriz. Ancak bu deneyimler, kendi başlarına sadece zihnin beyin klinik olarak öldüğünde de işleyebildiğini gösterir. Bu da iki anlama gelebilir: Belki de zihin, beyinden bağımsız bir şekilde sadece belli bir süreliğine varlığını sürdürebiliyordur.

Ancak şunu biliyoruz ki, fiziksel ölüm bile bir anda gerçekleşmez; insan vücudundaki her şeyin tamamen ölmesi günler alır. Peki ya zihin, doğası gereği ölümsüz olan bir varlık türüne aitse ve sonsuza kadar, beyinden bağımsız olarak varlığını sürdürebiliyorsa? Belki de ruh sadece ölmemekle kalmaz, aslında hiç ölemez.

Adalet ve 7 Sayısı

Daha önce, adalet ya da 7 sayısı gibi saf kavramların neden ölemez olduğundan bahsettik. Bu kavramlar bir başlangıca ya da sona sahip olmadıkları için ölemezler. Buna karşılık, çevremizdeki her canlı — bitki, hayvan, insan ya da başka bir şey — fizikseldir ve bu nedenle fiziksel olarak başlar ve biter. İşte burada, insan ruhunun farkını net bir şekilde anlamamız gerekir.

Canlıların ruhları olduğunda kastettiğimiz şey, onları oldukları şey yapan, birbirine sıkı sıkıya bağlı süreçlerin tümüdür. Bir serçenin öldüğünde ne olduğuna tekrar bakalım ve bunu bir insanın ölümüyle karşılaştıralım. Ölüm, bir tür çözülmedir — serçenin biçiminin (yani ruhunun), maddesinden ayrılmasıdır. Biçim ortadan kaybolur. Madde, kendi başına bırakıldığında, hâlâ yaşayan sayısız başka biçim tarafından hızla geri dönüştürülür. Bu süreç tamamlandığında, geriye serçeye benzer hiçbir şey kalmaz.

Bir insan öldüğünde de, o kişiye ait ölümlü olan her şey aynı şekilde çözülür. Ancak ölümsüzlüğe katılan her şey — örneğin iyi ya da kötüye yapılan etik tercihler — varlığını sürdürür. Bu tercihler doğaları gereği ölemezler; tıpkı dayandıkları adalet ya da merhamet ilkelerinin ölemez olması gibi. Çünkü bunlar fiziksel değildir ve çözülmez ya da sona ermezler.

Bazı insanlar, yaşadığımız fiziksel dünyada akıl sahibi ruhun ölümsüz olamayacağını düşünebilir. Ancak yanılıyorlar.

Bir Mum Bile Sadece “Sönmez”

Ölümde tamamen yok olduğumuzu düşünen insanların en sevdiği benzetmelerden biri şudur: “Mum söndüğünde alevi nereye gider?” Yokoluşu savunanlar burada dikkatsizdir. Fiziksel alevin sadece kaybolduğunu varsayarlar. Aslında bu doğru değildir. Boston College felsefe profesörü Peter Kreeft’in gözlemlediği gibi: “Işık sönmez; yukarı çıkar. Hâlâ uzayda yolculuk eder, başka gezegenlerden gözlemlenebilir.”

Evet, bu doğrudur. Maddi dünyada enerji ne yaratılır ne de yok edilir. Ama genellikle bir halden başka bir hale dönüşür. Aslında, bu evrende hiçbir şey basitçe yok olmaz; daima dönüşür. Maddi dünya da böyledir. İnsan ruhu gibi maddi olmayan bir gerçeklik de başka bir maddi olmayan gerçekliğe dönüşebilir ama basitçe yok edilemez.

Bazı insanlar, ölümden sonra ruhun yerini tespit edemediğimiz için ölümsüzlüğün mantıklı olmadığını savunurlar. Ama bir düşünelim: Ölmeden önce ruhun yerini tespit edebiliyor muyduk? Ruhu — hareket, duygular gibi ölümlü yönleri ya da akıl ve özgür irade gibi ölümsüz yönleriyle — sadece yaşayan bedenin davranışlarını gözlemleyerek anlayabiliyorduk. Fiziksel davranışın dışında, ruhun aslında bir “konumu” yoktur.

Bir Kısıtlama Gücü

Kreeft, Socrates’ Children (2019) adlı kitabında, insan bedeninin ruhu yaratmaktan ziyade onu kısıtlayan bir güç olarak bile işlev görebileceğini öne sürüyor: “Bu nedenle beyin öldüğünde daha az değil, daha çok bilinç oluşur: set kapakları açılır. Bu, ölmekte olan insanların geçmiş yaşamlarının tamamını bir anda yoğun bir netlikle, ayrıntıyla ve anlayışla hatırlamalarını açıklayabilir.” Ölüm öncesi berraklık (terminal lucidite), belki de ruhun, işlevini yitirmekte olan beyinden kurtulmaya başlamasıyla en iyi şekilde açıklanabilir.

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Yaratilisin Ses Hali- Kulaklarımız

Kulağın Mucizevi Dünyası: Yaratılışın İşitilen Ayetleri Gözlerimiz dünyaya açılan pencerelerimizdir deriz. Peki ya sessizliği bile …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir