Harvard Üniversitesi Araştırma Görevlisi Furkan Öztürk Haberlerindeki Manipulasyonlar ve Yanlış Yönlendirmeler

Son günlerde oldukça sık paylaşılan bir haberle karşılaşıyoruz başlık şöyle ‘’ Hardvarddaki Türk Dahinin Keşfi 175 Yıllık Gizemi Çözdü’’

 

Haber AA tarafından yapılmış ve bilumum bütün medya ve twitter aleminde onbinlerce haberi zerre kadar anlamayan kişi tarafından alıntılanmış, üstüne yorum katılarak tekrar verilmiş vs. Haberin veriliş şekli, özellikle seküler düşünceye hizmet edişi vs göz önüne alındığında haber ile alakalı bir yazı karalamanın doğru olacağına kanaat getirdim.

 

Bir kere yazıda ya da orijinal makalede söylenilen şey canlılığı oluşturan moleküllerden DNA, RNA gibi moleküllerin sağ elli, aminoasitlerin ise neden sol elli olduğunu anlamaya çalışmaktan ibaret. Bunun sözde hayatın kendi kendine oluşum sürecine dair bazı bilgileri verebileceğini düşünüyorlar. Buna dair mekanizmayı da kısaca şöyle bir şablon temelinde iddia ediyorlar; Dünyanın ilkel ortamındaki manyetik kuvvetlerin moleküllerin sağ ya da sol elli olma ihtimaline dair güç uygulamış olabileceğini bunu istikrarlı bir şekilde ve güçlü bir şekilde uygulaması halinde bu moleküllerin oluşmuş olabileceğini iddia etmekten başka bir olay yok. Bakın dikkatinizi çekiyorum, gizemin çözümü, 175 yıllık sırrın açığa kavuşması gibi utopik cümleler yok, zaten abartılmış bu çalışmaya dair araştırmacıların iddialı cümleleri sadece hayatın temel moleküllerinin neden tamamen sağ yada sol elli olduğu ile alakalı.

 

Science dergisinde çalışmayla ilgili yayınlanan bir yazıda yapılan çalışmada dünyanın doğal şartlarının taklit edilmediğini üstüne üstlük uygulanan manyetik alan kuvvetinin normal şartlardan 6500 kat daha yüksek olduğunu söylemektedir. (‘Breakthrough’ could explain why life molecules are left- or right-handed | Science | AAAS ) Tabiki dünyanın doğal şartlarında açığa çıkan manyetik kuvvettin 6500 kat daha fazlasının uygulandığı bir deneyi gerçekçi bir dünyanın ilk şartları deneyi olarak görmek mümkün değildir. Bu durumu örneklemek gerekmektedir, bir tokat insanı öldürebilir mi ? Belki 100 milyonda bir ihtimalle peki 6500 üst üste tokat ? Muhtemelen pek çok kişiyi bu kadar tokat öldürecektir. Peki kamuoyuna 90 kiloluk sporcu tokat ile öldürüldü diye bir haber gazeteler vasıtasıyla yayınlansa ne düşünürsünüz ? Muhtemelen way be bir tokat ile adam ölmüş dersiniz, ama size söylenmeyen şey adamın 6500 tokat ile öldürüldüğüdür. Bu basit ama can sıkıcı gerçek aslında haberinizi de değiştirecektir. Olması gereken başlık bu kez ‘’ Uzun süren işkence ile bir kişi öldürüldü’’ olmalıdır. Bu haberde aynı verdiğimiz hayali örnekteki gibi siz bir şeyi keşfetmediniz, sadece doğada asla olmayacak bir ortam oluşturarak teorik düzeyde sağ ya da sol elli olma zorunluluğuna dair lokal bir teori geliştirdiniz.

 

Ayrıca bu çalışmada hayatın kökenine dair keşif yada benzeri bir şey yapılmamıştır. Bu çalışmada yapılmaya çalışılan şey sadece neden bazı moleküller sağ elli iken bazıları sol ellidir bunu oluşturduğunu iddia ettikleri mekanizmayı açıklamak ve buna dair bir tez atmaktan ibarettir. Ayrıca bilim yazarları bizim Türkiyedeki cahil bilim yazarlarının aksine bu çalışmanın belki bir açıklama barındırabileceğini yapıcı bir ruh hali ile açıklamaktadırlar. Yani bunun bir şeyleri açıklamadığını ancak bir mekanizmaya dair fikir verdiğini göstermektedir.

 

Konuya yabancı olanların ciddi manada kafa karışıklığı yaşayacağı şekilde haberleştirilen bu tip abartılı iddialar aslında bilimsel hurafe çöplüğünde olmalıdır. Ancak elde ettiğinin kat kat fazlasını yapmış gibi gösteren araştırmacılar, bunları anlamayıp acayip işler yapılmış gibi algılayan bir kısmı da aslında bunlara iman eden gazeteciler ve nihayetinde internet trolleri derken hiç te alakası olmayacak bir şekilde insanlarımıza sanki hayatın kökeninin gizemi çözülmüş gibi göstermek ahlaksızlıktır.

 

Mesela Türkiye Bilimler Akademisi Üyesi Prof. Dr Tayfun Özçelik orijinal yazıda bile böyle bir şey iddia edilmemesine rağmen şöyle demektedir;

 

‘’Mezunumuz Furkan Öztürk doğa bilimleri alanının en temel sorularından birine, yaşamın nasıl başladığına moleküler düzeyde bir açıklama getirerek eşsiz bir başarıya imza attı. En saygın bilim çevreleri şimdi Furkan’ı alkışlıyor. İnorganik moleküllerin organik moleküllere dönüşüm sürecini, bir diğer deyişle biyolojinin başlangıcını artık kavrıyoruz. RNA ve ardından DNA moleküllerinin milyarlarca yıl önceki ilk oluşum sürecini anlıyoruz.’’

 

Tayfun Özçelik açık bir şekilde bilimsel manipulasyon yapmıştır. İyi Bilinki bu manipulasyonların asli hedefi içinde Allahın olmadığı yaratılış açıklamaları yapabilmektir. Ana makalenin yazarlarının dahi iddia etmediği şeyleri söyleyip birde ulusal basından kendisine danışılan bilim adamı imajına sahip olmasına ne demeli ? Rezalet üstüne rezalet.

 

 

Çalışmada ve çalışmanın alıntılandığı hiçbir bilimsel dergide geçmeyen hayatın nasıl başladığı keşfedildi çıkarımı bilim dünyasının medarı iftiharı olan medyamız tarafından keşfedilmiş ve onun duyurusu yapılıyor !!! Bakın bu yapılan basit bir yanlış anlama değil bildiğiniz sahterkarlıktır. Ayrıca çalışma sadece Furkan Öztürk tarafından değil ancak kalabalık bir grup tarafından yapılmıştır. Bunun zikredilmemesi ayrıyeten ayıp iken Furkan Öztürkün mübalağa bile sayılmayacak manipulatif yalanlara karşı medyaya çıkıp ” Ya biz böyle bir şey demedik, yanından bile geçmedik lütfen haberlerinizi düzeltin” mesajı vermemesi ayrıyeten manidardır

 

Açıkçası konulara uzak gençlere şunları bu şekilde okuttuğunuzda imanında zedelenme olacaktır, zedelenmiş bir iman ise Allaha ancak kültürel bir formatta teslim olabilir. Yüce Allahın bir ucundan ibadet ediyorlar diye etiketlediği kişilerden olursanız o halde kaybedenler klübünün bir üyesi olmuş oldunuz demektir.

 

Hayatın kökeni konusu hakkında biraz bilgilendirme yapalım. Hayatın kökeni konusu son derece karmaşık ve akıl almaz detaylarla dolu bir süreçtir. Öncelikle hayatın kökeninde bilgi mevcut bulunmaktadır, biz entelektüel canlılar olan çok iyi biliriz ki bilgi bilgiden gelir, bir kodlama sistemi ise son derece zeki bir beyinden, işleyen canlı küçük değişimlerde yaşamaya programlanmış ve çevresi de buna göre üretilmiş kodlama sistemleri ise her detayı kontrol edebilen bir zihin tarafından yaratılmış olmalıdır. En basit olarak görebileceğimiz canlı hücrelerde dahi milyarlarca kilobayt bilgi depolama kapasitesi bulunan DNA, DNA daki bilgiyi okuma ve bundan başka pek çok farklı yeteneğe sahip RNA, hücrenin içerisine neyin gireceğini ve neyin çıkacağını sanki 40 yıl eğitim almış bir profesor gibi bilen hücre zarı vb. Pek çok yapı bulunmaktadır. Bir kere hayatın kökeninde tesadüfler ve şans rol alsa hayatı açıklamak son derece kolay olurdu. Düşünsenize doğal süreçler ve tesadüfler ile oluşması muhtemel güzel görünümlü bir kaya ile bir TOGG arabası aynı olabilir mi ?! Birinde doğal süreçlerden her an görmeyi bekleyebileceğimiz bir sonucu diğerinden ise asla beklemeyeceğimiz bir sonucu görüyoruz.

 

Hayatın kendi kendine tesadüfen oluştuğunu iddia edenler ve bunu destekleyenler ( bu destekleyenlerin Yüzde doksan sekizinin ne olduğu, neyi desteklediği hakkında da aslında bir fikri mevcut bulunmamaktadır, bizim örneğimizde komik olan ise kendisini muhafazakar olarak gösteren tanımlayan kişi ya da kuruluşların sırf ya birilerine hoş görünmek ya da benzeri amaçlar ile tamda bindikleri dalı güle oynaya kesmeleridir) aslında şunları kabul etmektedir;

 

Rüzgarların, depremlerin, lavların RNA isimli bilgi sepetçiği ve bilgi okuma kabiliyeti olan bir molekülü olağanüstü tesadüfler sonucunda oluşturması, Bunu izleyen tesadüfler zinciri boyunca RNA nın yanına DNA nında gelmesi, bu ikisi dış dünyada 1 dakikadan daha kısa sürede bozunmalarına ve yok olmalarına rağmen milyonlarca sene bozulmadan durmaları ve nihayetinde şanslı tesadüflerin bunların yanına hücrenin diğer organellerini eklemeleri sonra bunlara yine müthiş tesadüfler sonucu hücre zarının gelmesi sonra bu yapının tek bir parça halini alıp canlanmasını ve nihayetinde durup dururken kendini kopyalamasını kabul etmektedirler.

 

Yukarıda pek çok bilimsel terim mevcut olduğu için konunun imkansızlığı anlaşılmamış olabilir o yüzden daha anlaşılabilir bir örnek ekliyorum;

 

Fırtınalı bir günde şimşeklerin bir dağın üstüne vurup dağdan çelik çıkartması, sonra lavların ve rüzgarın ve diğer doğal afetlerin etkisi ile bu demirlerden bir büyük parçanın bir araba motoru haline gelmesi, ardından bu araba motoru orada bozulmadan beklerken tamda yanında yağ yerinin oluşması, bunlara gerekli enerjinin sağlanabilmesi maksadıyla rüzgar ve depremler vasıtasıyla bazı kabloların oluşması ve yağmurlar ile bunların birbirine bağlanması, bu yapı yine bozulmadan devam ederken aradan geçen zamanın içerisinde arabanın diğer parçalarının da bir araya gelerek aracın diğer kısımlarını oluşturması.

 

Nasıl benim hikayeme de inandınız mı ? Halbuki tesadüfen bir arabanın oluşacağına inanmak bir hücrenin oluşacağına inanmaktan daha akıllıcadır.

 

Hayatın kökeni ve sahibi Evrenin yüce yaratıcısı Allahtır. Hepimizi o yarattı ve bizi bilinçle donattı, işte bu bilinç sebebiyle Yüce Allaha hesap vereceğiz. Çok geç olmadan hayatınızı Kuranın ışığında Allaha adayın.

 

Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Vakıa 57

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Hücre Bir Fabrika Degildir, Ondan Çok Daha Fazlasidir

”Hücre bir makine gibidir”, ”hücre çok gelişmiş bir fabrika gibidir” vb. pek çok benzetmeyi konuyla …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir