İslamda kölelik cariyelik değil ancak savaş esirliği sistemi vardır. Tarihleri kan ve hırsızlık ile dolu batı medeniyetleri oryantalist argümanlar ile islama saldırırken genelde kölelik cariyelik kavramları yada peygamberin yaptığı savaşlar yada eşleri söz konusu etmişlerdir. Peygamberin ettiği savaşları insan fıtratının gerektirdiği gerekli savaşlardır ve peygamberin evliliklerinin onun nefsiyle bağı azdır ancak şu an konu dağılmasın diye bu yazıda kölelik cariyelik kavramlarını inceleyeceğiz ancak popüler olarak kölelik cariyelik tanımları kullanıldığı için bu kelimeleri kullanıyorum yoksa islamda kölelik değil ancak savaş esirliği sistemi bulunmaktadır. Amerikayı tekrar keşfetmeye gerek olmadığı için hemen hemen tamamına katıldığım bir yazıyı alıntılayacağım. Yazının orjinaline şuradan ulaşabilirsiniz…
Kölelik İslam’la birlikte başlamamıştır. Kölelik İslam’dan öncede var olan Hz Resul ve İslam’la şekil değiştirip, askeri (esir statüsü) ve dini (tebliğ vasıtası) bir hüviyet kazanıp kölelik müessesesinin kaldırılması için tüm şart ve prensipler hazırlanmıştır. Son hamleyi yapması istenen Müslümanlar İslam’ın pek çok konusunda olduğu gibi köleliğin kaldırılması konusunda da İslam’ın çizgisinden sapıp, konuyu amacından saptırmışlardır. Mesela, içki İslam’da yasak olduğu halde ve içen kişilere sorulduğunda “Elhamdülillah Müslümanım.” dediği halde, ülkemizde içki satışı hala daha yüksek düzeydedir. Bunda sorumlu olan İslam değil, (Adı) Müslümanlardır. Yani İslam farklı şeydir, Müslüman farklı şeydir. İslam insanların dünya ahiret saadetini hedefleyen kurallar bütünüdür, onu kabul edip (Mü’min) uygulayan (Müslüman) ise insandır.
Kuran ilaç gibidir, reçeteyi muska gibi üzerinde taşımak insan için yeterli değildir, uygulama gereklidir. Kuran güneş gibidir, güneşten kaçanı, güneş aydınlatmaz. İslam’la, İslam’ın emir- yasaklarını kabul edip yaşayacağını iddia edenler (Müslümanlar) arasında dağlar kadar fark olabilmektedir. Bu fark azaldıkça Müslüman kazanır, insanlığa örnek olur, fark arttıkça hem kendini hem İslam’ı karalar, kötü gösterir hem de dünya ahiret saadetine ulaşamaz, tıpkı günümüz Müslümanlarının içinde olduğu hal gibi. Kölelik konusunda da durum aynıdır. Biz İslam’ı savunuruz, İslam’ı yaşamayan adı Müslüman, dini para, makam, dünya, karşı cins olan insanları ve hatalarını değil. Yoksa günümüz Müslüman prototipine baktığımız zaman namaz kılmayan, içki içen, faiz yiyen, şans oyunları oynayan, okumayan vd.” özelliklere sahip olanlara Müslüman dendiği sonucuna ulaşmamız gerekir ki, bunun İslam ile bir alakasının olmadığı ortadadır.
Kuran ve Sünnette durum nedir ?
“Kim kölesini öldürürse, hapseder, gıdasını keserse onu hapsedin, gıdasını kesin öldürün.” (Ebû Davud, Diyet 7; İbn Mâce, Diyet 23; Nesâî, Kasem 10); “Hizmetçi ve köleleriniz sizin kardeşlerinizdir. Ona yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin. Eğer onlara zor işler teklif ederseniz derhal onlara yardım ediniz.” (Müslim, Eyman 29; Müsned 5/161; M. Hamidullah, Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed, s. 126, 127); “Sizden biriniz bu kölemdir, bu cariyemdir demesin. Kızım veya oğlum yahut kardeşimdir, desin.” (Muslim, Elfaz 3; Müsned 2/484); Köle zor işlerde çalıştırılmaz. (Buhârî, “İmân”, 22; Müslim, “İmân”, 40) “Hz. Resul kölesi Zeyd b. Harise’yi serbest bırakır fakat o peygamberimizi terk etmez ve Hz. Resul’e hizmete devam eder. (İbn-i Hişâm, I, 267; İbn-i Sa’d, III, 42; Tirmizî, Menâkıb, 39/3815; Buhari, 3/303) Hz. Ömer (ra) Mescid-i Aksâ’nın teslim alınması için yaptıkları seyahatlerinde, bineği Medine’den oraya kadar hizmetçisiyle nöbetleşe kullanır. Hz. Osman devlet reisi olduğu dönemde kölesinin kulağını çektiği için, halkın gözünün önünde, kulağını köleye uzatıp çektirir. Ebû Zer’de takım elbisesinin bir parçasını hizmetçisine giydiriyor, bir parçasını da kendi sırtına alıyordu. (Ebû Avâne, Müsned 4/72; Beyhakî, Sünen 8/7) Görüldüğü gibi birinci merhalede kölenin insan olarak hakları topluma yerleştirilir. Bu öyle bir eğitim sürecidir ki Hollandalı bir oryantalist olan Snouck Hurgronje: “Avrupalılar, İslâm’da kölelik hakkında Amerika ile doğudaki şartları birbirine karıştırmaktan dolayı hatalı hükümler vermişlerdir. Bundan dolayı İngilizler’in köle ticaretini men için koydukları nizamlar hakkındaki övgüler pek yerinde değildir. Bugünkü şartlar içinde onlar için köle olmak bir saadettir. Denemek için kendilerine, benimle birlikte yurtlarına dönmelerini teklif ettiğim kölelerin hemen hepsi, bu teklifimi, ancak kendilerini tekrar Mekke’ye getirmem şartı ile kabul ediyorlardı.” (İslâm Ansiklopedisi, MEB, 1/113) demektedir.
Cariye;
Savaşta esir edilen, savaşa bizzat katılan kadın asker, düşman safları içinde yer alan esir kadın savaşçılardır. Günümüzde artık cariyelik konusu tarihi ilgilendiren bir konu haline gelmiştir ve tarihî bir hadise olan cariyelik müessesesi günümüzde hiçbir şekilde uygulamak mümkün görünmemektedir. Ama gerek tarihte gerek günümüzde İslam dışı uygulamalar ile kıyaslanamayacak derecede ileri seviyede düzenlemelere sahip olduğu da bir realitedir.
Ali Rıza Demircan, ‘Kuran ve Sünnet ışığında cariyeler’ isimli kitabında, ‘Allah, meşru savaş sonrasında -geçici süreli- esir alınmasını onaylamıştır.’ demektedir. Nisa, 36. ayette Allah şöyle buyurur: “Esirlerinize ihsan ile (Allah görüyor bilincinde iyilikle) muamele edin. “İslam dini, tarihten ve cahiliyet toplumundan devraldığı insanlık dışı köleliği, kendine özgü insancıl kuralları olan ‘İslam savaş esirliği sistemini’ kurarak, ‘kurumsal ve kuramsal’ olarak yasaklamıştır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 151, 152) İslamî dönemde meşru savaşlar sonucu alınan esirlerin hiçbirisi köleleştirilmemiştir. Onlar kısa süre içinde özgürlüklerine kavuşturulmuştur. İslam yalnızca karşılıksız veya fidye karşılığı bırakılmalarını esirlerin emreder. (Tevbe, 60; Nur, 33; Nisa, 92; Maide, 89; Mücadele, 3-4; Nur,32; Nisa,3, 25; Müslim, Eyman, 30-30; İbni Mace, 2525; Müslim, Eyman, 12) Cariyeler, geçici statülü savaş esirleridir. (Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 153) İslam evlendirilmelerini teşvik eder ve onlarla cinsel ilişkiye girmesi için rızaya dayalı nikâh şartını koşar. (Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 150)
Kur’an’da cariye değil, “meleket eymanuhum” yani “Sağ elin sahip olduğu” anlamındaki deyim geçer ki bundan maksat nikâh sahibi olmaktır. Zira bu tabir henüz savaş ve esir kadın ele geçirmenin söz konusu olmadığı Mekke dönemi ayetlerinde geçmektedir (Mearic, 30) Bu kavramın maksadı insanları zinadan menetmek ve yeni bir nikâh bulunmaksızın veya eğer kadın memluke (esir, köle) ise nikah sahibi olmaksızın onlarla cinsi temasta bulunmaktan men etmektir. Savaşta esir alınan kadınlar, esir değişimi veya serbest bırakma söz konusu değilse, siyasi olarak esaret altında olurlar fakat onlarla cinsel ilişkiye girilemez. Bunun için her normal kadınla yapıldığı gibi ayrıca nikâh kıyılması gerekir. Buna ise “eş” denilir. İslam vicdanı her ne şekilde olursa olsun “nikâhsız” ilişkiye cevaz vermez. Şu ayet ise, esir alınarak köle yapılan ve böylece evlilik dışı nikâhsız cinsel ilişki kurulabilen kadın demek olan “cariye” uygulamasına yol olmadığının apaçık delilidir: “Hür mümin kadınlarla (muhsanât) bir yuva kurmaya güç yetirecek durumda olmayanlarınız, savaşta esir alarak sahip olduğunuz (ma meleket eymânukum) iman etmiş kadınları düşünebilir. Allah imanınız ile ilgili her şeyi biliyor. İman edenler artık birbirinin can yoldaşıdırlar. Şu halde onları namusuyla yaşamaları şartıyla, ailelerinden izin alarak ve mehirlerini vererek nikâhlayın.” (Nisa, 25) Dikkate edin, düpedüz ailesinden izinli, mehirli, normal (meşru) evlilikten bahsediliyor. (Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu, Hz Havva’dan Günümüze Kadın, s. 125-128)
“Bugün bir savaş olsa ve Müslümanların eline erkek ve kadınlardan oluşan yüzlerce esir düşse şunlar yapılır: Güvenliği sağlanmış korunaklı bir yerde bekletilirler. Ganimet olarak görülemezler. Esir alan askerlere dağıtılamaz, hiçbiri köle ve cariye yapılamaz. Evli olanların evlilikleri devam eder. Esir düştü diye ailesinden veya eşinden zorla koparılamaz, hangi dine göre kıyarsa kıymış olsun nikâhı feshedilemez. Her türlü kötü muamele, angarya, işkence, tecavüz, cinsel taciz yasak olur. Misafir muamelesi görürler. Ya esir mübadelesi karşılığında serbest bırakılırlar. Ya fidye veya tazminat karşılığı salıverilirler. Ya örneğin, lisan belletme, teknoloji öğretme, meslek kazandırma vs. karşılığı üçer beşer serbest bırakılırlar. İçlerinden kendi istekleri ile evlenmek ve Müslüman toplumda yaşamak isteyen olursa, kendi rızasıyla, ailesinin izni alınarak (hatta çağrılarak) ve mehirleri tastamam verilerek bekârlarla telli duvaklı, davullu zurnalı baş göz edilip serbest bırakılırlar.” (R. İhsan Eliaçık, İslam’da “Cariye” Var mı? Adil Medya, 22 Ekim 2014) Hz. Peygamber’in cariyesi Mariye ile evlenmiştir. Kur’an içlerinde Mariye’nin de olduğu Hz. Peygamber’in hanımlarından ayırt etmeksizin “Ey peygamber eşleri” diye bahseder. (Tahrim, 1-2)
Yani kısaca kuranda ve sünnette müslümanların geçmişte yaptıkları hatalı uygulamaların yeri yoktur. Allah savaş esirlerine düzgün muamele yapılmasını, fidye karşılığı yada fidye olmaksızın serbest bırakılmalarını emretmiştir. Bu iki duruma çıkan bir yok ise o takdirde geçici süreli savaş esirliğinin devamı gerçekleştirilir ancak bu durumdada bu kişiler kimsenin mülkü olmazlar ve savaş esiri kadınlar ile cinsel ilişki konusunda hür kadınlar ile durum neyse aynısı olmak zorundadır, yani nikah…