Hayatin kökeni evrimciler tarafından aciklanmasi en zor olan alan olarak kabul edilmektedir. Bu balıkların insanlara donustugunu iddia eden tipler icin bir şey zor yada aciklanamiyor kıvamda ise siz bunun ne derece imkansız oldugunu hayal edebilirsiniz.
Yuce Allah hayati o derece kompleks kodlar ve birbiri ile harika derecede uyumlu calisan ancak oldukça kaotik bir goruntuye sahip olan sistemler ile yaratmistir ki hayatin kendiliğinden oluşması imkansizdir. Hatta hayatin sahip olduğu bilgi ve en basit hayatsal seylerin dahi inanılmaz olcude bilgi ve mekanik sisteme sahip olusu hayatin sahibininde varliginin çok kudretli çok guclu bir yaratıcı olması gerektiği yönünde bizlere fikir vermektedir. Bu sitede hayatin kökeninin, en basit hücrede dahi akil almaz derecede bilgi içerdiğini daha önceki yazilarimizda göstermiştik. Bu yazıda da yazar Denise Oleary hayatin kökeni konusunda evrimcilerin artık bir politika izler gibi konuyu gölgelemeye calismasini yazilastirmis. Denise Hanim ayrıca bu konunun golgelenmesine yardimci olmak icin evrimcilerin ve onlarin medyadaki uzantilarinin sürekli Hayatin kökeni ile alakalı magazinel yazılar yayinladigini da yazının girişinde göstermektedir.
Yoksa onlar, hiç bir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi? Tur 35
Yazinin orjinaline ulaşmak icin
Hayatin Kokeni Evrimciler Icin Bilimden Ziyade Politika
Hayatın kökeniyle ilgili teori sıkıntımız yok:
- “Dünya’da hayat nasıl başladı? İşte 3 popüler teori” (National Geographic, 2024)
- “Hayatın kökeni için 7 popüler teori” (Interesting Engineering, 2023)
- “Hayatın kökenine dair 7 teori” (Live Science, 2022)
- “Hayatın Kökeni Üzerine 10 Ana Teori” (Psychology for Mental Health, 2025)
- “Hayatın Kökeni Hakkında 15 Teori — Garipten Mantıklıya” (Science Sensei, 2025)
- “İnsan Hayatının Kökenine Dair En İyi 20 Bilimsel Teori” (Medium, 2024) (Her ne kadar başlık insan hayatının kökeni dese de, içerikte genel anlamda hayatın kökenine dair teoriler listelenmiş.)
Teorilerin çokluğu, Lynn Margulis (1938–2011) ve Carl Sagan (1934–1996) tarafından Britannica’ya yazılan bir giriş yazısını doğruluyor:
“Belki de en temel ama aynı zamanda en az anlaşılan biyolojik sorun, hayatın kökenidir.”
Bu uyarı kimseyi tahminde bulunmaktan alıkoymuyor.
Hayatın Kendiliğinden Ortaya Çıkmasının Olasılıksızlığını Sayısallaştırmak
“Hayatın akıl almaz olasılığı: hayatın kökeni, dünya şekillendirme (terraforming) ve yapay zeka” başlıklı makaleyi öneren arkadaşım, genelde iyi tavsiyelerde bulunur. Ben de inceledim. Yazar, Imperial College London’dan Profesör Robert Endres. Görünen o ki, herhangi bir önyargısı yok. Ancak bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyor. İşte makalenin özeti (Abstract):
“Darwinci evrimden önce, bir protoselin kendiliğinden ortaya çıkışı yoluyla Dünya’da hayatın kökeni, fizik ve kimyada temel bir açık sorudur. Burada, bilgi kuramı ve algoritmik karmaşıklığa dayanan kavramsal bir çerçeve geliştiriyoruz. Modern hesaplama modellerine dayanan tahminler kullanarak, yapılandırılmış biyolojik bilginin makul prebiyotik koşullar altında bir araya getirilmesinin zorluklarını değerlendiriyoruz. Sonuçlarımız, Dünya’nın erken tarihinde mevcut olan zaman dilimi içinde, yaşama elverişli bir protoselin oluşması önündeki büyük entropik ve bilgi temelli engelleri vurgulamaktadır. Dünya’nın ileri düzeydeki uzaylılar tarafından şekillendirilmiş olması fikri, ana akım bilim açısından Occam’ın usturasına aykırı olabilir; ancak, Francis Crick ve Leslie Orgel tarafından ilk kez önerilen yönlendirilmiş panspermi (directed panspermia) hala spekülatif ama mantıksal olarak açık bir alternatiftir. Nihayetinde, hayatın kendiliğinden ortaya çıkışına dair fiziksel ilkelerin keşfi, biyolojik fizik için büyük bir meydan olmaya devam ediyor.”
“The Unreasonable Likelihood of Being: Origin of Life, Terraforming, and AI” – Robert G. Endres, 24 Temmuz 2025, arXiv. DOI: 10.48550/arXiv.2507.18545
Bu, hayatın kendiliğinden başlamasının olasılık dışı olduğunu ve bu nedenle gelişmiş bir uzaylı zekâsının bunu başlatmış olmasının makul bir düşünce olduğunu üstü kapalı şekilde ifade ediyor gibi.
Universe Today sitesinde Mark Thompson şöyle açıklıyor:
“En son matematiksel yaklaşımları kullanan araştırmacı Robert G. Endres, hayatın kendiliğinden ortaya çıkışının, daha önce anlaşıldığından çok daha büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu gösteren bir çerçeve geliştirdi.”
Çalışma, makul prebiyotik (yaşam öncesi) koşullar altında yapılandırılmış biyolojik bilginin bir araya getirilmesinin ne kadar zor olduğunu gösteriyor — erken Dünya’da ilk canlı hücrenin doğal yollarla oluşmasının neredeyse imkânsız olduğunu ortaya koyuyor. Thompson şöyle bir benzetme yapıyor:
“Hayatın kökeni hakkında uzay temalı bir sitede makale yazmak için rastgele harfler fırlattığınızı hayal edin. Gerekli karmaşıklık arttıkça başarı şansı astronomik derecede azalır.”
Rastgele harfler fırlatarak “D-U-R” yazabilmek bile oldukça düşük bir ihtimaldir. Ayrıca bu benzetmeye göre, yanlış harfler yalnızca işe yaramaz olmakla kalmaz; mesajı da karartırlar.

Yaratan (Allah) hiç yaratamayan (şeyler) gibi olur mu? (Ey kâfirler!) Siz hâlâ bunu idrak etmeyecek misiniz? O HALDE, (düşünün, bütün bunları) yaratan (Allah), hiçbir şey yaratamayan herhangi bir [varlıkla] kıyaslanabilir mi? Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız? Nahl 17
Uzaylılara Hazırlık
Thompson devam ediyor:
“Bilimsel titizliği koruyarak, makale Francis Crick ve Leslie Orgel tarafından ilk kez öne sürülen yönlendirilmiş panspermia hipotezinin spekülatif ama mantıksal olarak açık bir alternatif olduğunu kabul ediyor. Bu hipotez, hayatın ileri düzey uygarlıklar tarafından Dünya’ya kasıtlı olarak ekilmiş olabileceğini öne sürüyor. Ancak yazar, bu fikrin Occam’ın usturasıyla çeliştiğini de belirtiyor.”
“Gelişmiş uygarlıklar” demek, aslında hayatın başlatılması için bir tür zeka girdisinin (belirli karmaşıklığın) gerektiğini söylemenin dolambaçlı bir yoludur. Akıllı tasarım düşüncesine izin veriliyor — yeter ki bunu Star Wars ile Star Trekarasında bir yere yerleştirin.
Peki Occam’ın usturası nerede? Yirmi yetersiz açıklamadan sonra hâlâ daha “en basit açıklamayı” mı arıyoruz?
İki Temel Soru
Endres’in makalesi öğretici ve şu soruları gündeme getiriyor:
- Belirsiz şekilde tanımlanan bu protoseller gerçekten var olduysa, neden bugün hâlâ var değiller?
Darwinciler, daha karmaşık yaşam formları tarafından yutulduklarını söyler. Ancak bu doğru olamaz. Daha az karmaşık yaşam formlarının, daha karmaşık olanları yok ettiği birçok örnek var. Bakteriler bile insanları öldürebilir. - Hayat kendiliğinden organize olabiliyorsa, neden bugün organize olmuyor?
Gezegenimiz hâlâ karbon temelli yaşam için oldukça uygun. Milyarlarca yıl sonra bile hayat yalnızca hayattangeliyor.
Bazı kişiler basit bir çözüm sunuyor:
“Laboratuvarda tam olarak doğru doğal koşulları oluşturarak yaşam yaratacağız!”
Harika. Böylece akıllı tasarımın, dikkatle çalışılmış ve kontrol edilmiş koşullarda hayat yaratabildiğini göstermiş olacağız.
Zaten bu hiçbir zaman tartışma konusu değildi.
Ancak böyle bir deney, hayatın kendiliğinden oluştuğunu göstermez.
Sonuç:
Bugün hayatın kökeni, bilimsel bir soru olmaktan ziyade, politik bir soruya dönüşmüş durumda. Bilimsel yöntemle doğrudan bir yanıt bulmak mümkün değil.
Konu, genellikle bir tür grup düşüncesi şeklinde ele alınıyor: Bazı yanıtlar “doğru”, bazıları ise sizi iptal ettirebilir.
Mevcut yaklaşımın daha fazla içgörü sağlaması pek mümkün görünmüyor.
Evrim Yaratilis Evrim- Yaratilis- Dinler