DNA ile Alakalı Bir Sahte Birde Gercek Haber

Profesor Casey Luskin DNA ile alakalı iki adet yazıyı alıp inceliyor ve bizlere internette gördüğümüz her popüler yazıya baliklama atlamamamiz icin uyarıyor. Öncelikle maalesef pek çok seküler evrim yazısında oldugu gibi evrimciler basin yayın kollarındaki uzantıları vasitasiyla sürekli olarak insanların zihnine sahte haberler pompalamaktadır. Sebebi açık, insanları ikna edemeyen hurafeleri daha inandirici kılabilmek. Bunun yanında Prof Luskin bir baska haberi daha alarak evrimcilerin islerine gelmeyen haberleri nasıl gölge bulutlu bir sekilde haberlestirdiklerini göstermektedir.

 

Evrimcileri akademik ahlaklarına yonelik oldukça onemli birer gösterge olan bu ornekleri sıkılmadan kısa bir yazı seklinde paylasan Prof Luskine teşekkür ediyoruz. Yazının orijinali icin 

 

Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. Saff 8

 

2 Milyar Yıllık Meteoritte “İnsan DNA’sı” İddiası ve Gerçek Bilim

Geçtiğimiz günlerde Google Haberler’de dikkat çekici bir başlık belirdi:
“2 milyar yıllık meteoritte insan DNA’sı bulundu.”
Kulağa heyecan verici geliyor, değil mi? Ancak haberi okuduğunuzda bunun tamamen yanlış olduğu hemen anlaşılıyor.

Meteoritte DNA —hele insan DNA’sı— bulunmadı. Bilim insanları sadece karbon, amonyak, tuzlar ve amino asitlergibi basit organik bileşikleri tespit etti. Aslında bu, uzun süredir bilinen bir durum. Pek çok meteoritte bu tür basit yapıtaşları zaten bulunuyor.

OSIRIS-REx Görevi: Beklenen Sonuçlar

NASA ve Japonya’nın uzay görevleri, eski asteroitlerden aldıkları örnekleri Dünya’ya getirdi. NASA’nın OSIRIS-RExgöreviyle Bennu adlı asteroitten getirilen örneklerde, Dünya’daki yaşamda kullanılan 20 amino asitten 14’ü ve ayrıca DNA ile RNA’nın kimyasal öncüleri keşfedildi.

Bu kulağa çarpıcı gelse de, uzmanlara göre şaşırtıcı değil. Çünkü bu amino asitler, sağ ve sol elli (rasemik) karışımlar halinde bulunuyor ve bildiğimiz anlamda **yaşamı oluşturacak uzun zincirler hâline gelemiyor.

Yine de NASA’nın baş bilim insanlarından Dr. Jason Dworkin, oldukça düşündürücü bir ifade kullandı:

“Bennu adeta bir malzeme dolabı gibi. Ama bir pasta yapmak için doğru koşullar yoktu. Dünya’da pasta var, neden olduğunu bilmiyoruz.”

Buradaki “pasta”, elbette yaşamı temsil ediyor. Dworkin’in sözleri, bilim dünyasının hâlâ cevabını bulamadığı temel bir soruyu hatırlatıyor:
Dünya’da yaşam neden ve nasıl ortaya çıktı?


DNA’nın Gizli “Geometrik Kodu”

Bu sırada, başka bir haber de bilim çevrelerinin ilgisini çekti:
“Bilim insanları DNA’nın hesap yapmasını ve hatırlamasını sağlayan gizli ‘geometrik kodu’ keşfetti.”

Bu iddia, Northwestern Üniversitesi’nden araştırmacıların Advanced Science dergisinde yayımladığı gerçek bir çalışmaya dayanıyor.
Makalenin başlığı:
“Geometrically Encoded Positioning of Introns, Intergenic Segments, and Exons in the Human Genome.”

DNA’nın İkinci Dili: Geometri

Çalışmayı yürüten biyomedikal mühendisi Vadim Backman ve ekibi, DNA’nın yalnızca kimyasal dizilimiyle değil, üç boyutlu şekliyle de bilgi taşıdığını ortaya koydu.
Yani DNA, adeta “kimyaya değil, geometriye dayalı ikinci bir dil” konuşuyor.

Araştırmaya göre DNA’nın 3D yapısı, hücrelerin “hesap yapmasını, hatırlamasını ve uyum sağlamasını” mümkün kılıyor.
Kromozomlar, çekirdek içinde katlanıp bükülürken, birbirinden uzak bölgeleri yakınlaştırarak “paketlenme bölgeleri” (packing domains) oluşturuyor. Bu yapılar, genlerin ne zaman aktifleşeceğini veya susturulacağını kontrol ediyor.

Makale şöyle diyor:

“İntronlar ve genler arası bölgeler, komşu ekzonlarla etkileşerek tutarlı paketlenme hacimleri oluşturur… Nanoskopik düzeydeki paketlenme geometrisi, DNA diziliminde kodlanmıştır.”


“Çöp DNA” Fikri Çökmek Üzere

Bu bulgular, yıllardır tartışılan “junk DNA” (çöp DNA) kavramını ciddi biçimde sarsıyor.
Eskiden DNA’mızın büyük bir kısmının işe yaramadığı sanılıyordu.
Oysa artık, bu bölgelerin kromozomların 3 boyutlu yapısını düzenlemede kritik rol oynadığı anlaşılıyor.

2019’da BioEssays dergisinde yayımlanan bir makale, DNA’daki GC içeriğinin kromozomların “topolojik alanlarını” (TAD) oluşturduğunu göstermişti. Bu alanlar, genlerin etkileşim içinde çalışmasını sağlıyor. Makale, bu mekanizmayı “genomik kod” olarak tanımlamış ve şöyle demişti:

“Genomik kod, DNA’nın yalnızca bilgi taşıyan dizilerden ibaret olmadığını, aynı zamanda kromozom mimarisini de şekillendirdiğini gösterir.”

Yeni çalışma da bu fikri güçlendiriyor: DNA yalnızca kimyasal bir kod değil, aynı zamanda üç boyutlu bir mimari plan.


Sonuç: Hayatın Kodunu Hâlâ Çözüyoruz

Bugün meteorlerden Dünya’ya düşen amino asitleri inceliyor, DNA’nın geometrik dilini anlamaya çalışıyoruz.
Ama hem uzayın derinliklerinden gelen taş parçalarında hem de hücrelerimizin içinde aynı büyük soruyla karşılaşıyoruz:
Yaşam neden var ve nasıl oluştu?

Bilim hâlâ bu “pastanın tarifi”ni çözmeye çalışıyor.
Belki de cevabı, kimyada değil, geometride — ya da her ikisinin kusursuz dengesinde — bulacağız.

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Yaratilisin Ses Hali- Kulaklarımız

Kulağın Mucizevi Dünyası: Yaratılışın İşitilen Ayetleri Gözlerimiz dünyaya açılan pencerelerimizdir deriz. Peki ya sessizliği bile …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir