Vücutlarımız Nasil Calisir ? Son Yazi

 

 

 

Editor Notu; Seriyi bu yazı ile bitiriyoruz ama aslında yazılacak daha çok yazı var. Diğer yazıları artık kendilerine özgü başlıklar ile yayinlayacagiz Yüce Allahin izniyle.

 

Dr. Glicksman bu son yazıda insan vücudunda su ana kadar dikkat çektiği calışma prensipleri, mikro yazılımlar, nano makinalar, vucutlarimizi saran kardiyovasküler sistem vb. pek çok yaratilis kanıtına tekrar dikkat çekiyor ve evrimcilerin zihinlerinde canlandirdirmaya calistigi tesadüfi evrim görüşlerinin gercek dünyadaki tip alanındaki pratik bilgiler ile uyusmadigini hatta zihinsel anlamda sesli düşünme aritmetiğinin bile yapilamadigini aktarmakta ve yaraticinin eserleri uzerine dusen gölgesini akilli tasarım olarak tanitmaktadir.

 

Insan kendisine Yüce Allah tarafından hediye edilen essiz nimet zaman ve bilincin hakkini verememektedir. Yaratilisi uzerinde yeterince düşünmemekteve gaflet içerisinde ya saptiricilarin ( her turlu seküler fikir)  oyununa gelip Yüce Allaha açıktan dusmanlik yapmaktadır yada yuzeysel olarak evet Allah yaratmistir diyip bu tespitin ve gerçeğin hakkini verememektedir. Siz size her ay belli bir is sözleşmesi kapsamında Maas ödeyen patronunuza sabah 08.00 de ise gelmem, dediklerinden canimin istediğini yaparım diyebilirmisiniz ? Yada arada bir patronluk, emir iliskisi soz konusu olmasa dahi bir evlilikte  arada bir servetim artarsa seni degil gecici de olsa digerini tercih ederim, seni sevdiğimi söylemem yeterli ellerim ile yaptıgım seylere karisamazsin, canim nasıl isterse o sekilde evlilik sürdüreceğim diyebilirmisiniz ?

 

Kaldi ki yukarıdaki ornekler de iliski düzlemi Zavallı- Zavallı ikilemesi seklinde eşleşmektedir. Halbuki Evrenin Yüce Yaraticisi Yüce Allahin girdiği eşleşmelerde eşleşme şöyle olacaktır En Kudretli, Herseyin Sahibi- Zavallı. Eşleşmelerden de anlasilabilecegi uzere insan zavallı konumunda olduğu bu eşleşmelerde bir baska zavallı icin kurallari esnetememekte, umursamama ruh haline girememekte ve ilgi alaka ve sevgisini açıktan kurallara uygun göstermek mecburiyetinde kalmaktadır. Peki ayni ruh haline neden Yuce Allah icin girememektedir yada girmemektedir ? Yaraticiyi hemen her konusa 5.6. sıraya atabilen insanların dillerinden çıkan ” Allahin yeri ayrı tabiki rabbimi seviyorum” demelerinin herhangi bir ikna edici özelliği varmidir ? Elbetteki ayinesi istir kisinin lafa bakılmaz. Bu sebepten benim kalbim temiz, bazı seyleri yapabiliyorum ama bazilarinin yapamıyorum ama Allah affedicidir diyip tembelliği ve sorumsuzluğu savunmak samimiyet filan degildir.

 

Yazının iskelet formatına tekrar donecek olursak, Dr. Glicks yazıda iskelet sisteminin inşaasında onun tam olarak neyi tasiyacaginin bilinmesi gerektiğini, solunum sistemini annemizin karnında vücudumuz içerisinde insan edilirken nasıl bir atmosferde neyi soluyup neyi atik olarak atacagimizinin bilinmesinin gerekliliğini, noromuskuler sistemin ne zaman nefes almamız gerektiğini ve ne zaman yiyip icmemiz gerektiğini bilmesinin hücrelerin bilinçsiz dünyası göz önünde tutulduğunda imkansizligini ve kısa bir sure akıllıca düşünüldüğünde Yüce Yaraticinin varligini ispat ettigini anlatmaktadır. Çünkü bilgi zihinden gelir, yeryüzünde en basit olan canlı bile incelendiğinde devasa bilgi içerdiği görülmektedir. Yaratıcı zihin daha nasıl kendini gösterebilirdiki ?

 

Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, sağlıklı düşünenler için kesin kanıtlar vardır. Hakıykat, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde (ve uzayıb kısalmasında) temiz akıl saahibleri için elbet ibret verici deliller vardır. Ali Imran 190

 

Yazının orijinali icin 

 

 

Vücudumuzun Tesadüfi Evrimle Oluşması Imkansiz Müthiş Yaratilisi

 

 

J. Budziszewski, “What We Can’t Not Know” adlı eserine yazdığı girişin sonunda, George Orwell’den şu alıntıyı yapar: “Artık öyle bir derinliğe indik ki, açık olanı yeniden ifade etmek, akıllı insanların birinci görevi haline geldi.” Bugün sonlandırdığım bu yazı dizisinde, onun örneğini takip etmeye çalıştım.

Vücudunuzdaki trilyonlarca hücrenin doğa yasaları içinde yaşamasını sağlayan şey, büyük bir gizemdir. Her hücre, birçok bileşenden oluşan bilgisayarlı bir mikro-makine gibi çalışır. Tüm bu bileşenler, yapılarını ve işlevlerini sürdürmek için birçok farklı molekül üretecek kadar enerjiye sahip olmalıdır. Aynı zamanda, dış dünyadan korunmak için bir plazma zarıyla çevrili olmalıdır. Hücre, yaşamak için ihtiyaç duyduğu maddeleri almak ve onu öldürebilecek maddelerden kurtulmak için, kimyasalların plazma zarından geçmesine izin vermelidir. Bu durum, hücreyi difüzyon ve osmoz gibi doğal kuvvetlere karşı savunmasız hale getirir.

Bilim insanları, eğer hücre bu doğal etkilere karşı koyamazsa, su ve kimyasal içeriğini kontrol edemeyerek öleceğini bilir. Bu doğal etkiyi dengelemek için, hücrenin plazma zarında bir milyondan fazla sodyum-potasyum pompası bulunur. Bu pompalar sürekli olarak sodyum iyonlarını dışarı atar ve potasyum iyonlarını içeri alır. Hücre, bu pompaları çalıştırmak ve yaşamak için gereken diğer tüm işlevleri yerine getirmek için, oksijen varlığında glikozu parçalayan spesifik enzimler kullanır. Bu sürece hücresel solunum denir. Ancak hücre, ihtiyaç duyduğu oksijen, su, glikoz ve diğer maddeleri nasıl elde eder?

Vücut, hücrelerin ihtiyaç duyduğu kimyasalları alıp dağıtırken zararlı olanları uzaklaştırmak için birçok farklı organ sistemine sahiptir. Solunum sistemi, vücuda oksijen alır ve karbondioksiti uzaklaştırır. Gastrointestinal sistem, su, tuz, şeker ve diğer hayati kimyasalları alırken, böbrek sistemi fazla su, tuz, asit ve metabolik atıkları uzaklaştırır. Tüm bu kimyasallar, kardiyovasküler sistem aracılığıyla vücutta dolaşan kan tarafından taşınır. Ancak bu bile, vücudun doğa yasaları içinde hayatta kalması için yeterli değildir.

Nöromüsküler sistem, yalnızca ne zaman nefes alacağımızı, içeceğimizi ve yiyeceğimizi söylemekle kalmaz, aynı zamanda bunları yapmamızı da mümkün kılar. Bizi çevremizden haberdar eder, solunum ve kardiyovasküler sistemimizi kontrol eder ve hareket etme ve nesneleri manipüle etme yeteneği verir. Kemikler, vücudun organlarına destek ve koruma sağlar. Ayrıca kaslar için sağlam bir çerçeve sunarak aktif olmamızı mümkün kılar. Deri, dış dünyaya karşı bir bariyer oluştururken birçok başka görevi de yerine getirir. Bağışıklık sistemi, vücudu mikroorganizmaların istilasından korur. Pıhtılaşma sistemi, basit yaralanmalardan kanamamızı engeller. Endokrin sistem, vücudun büyüme, gelişme ve metabolizmasının birçok yönünü kontrol etmesine yardımcı olur. Ve üreme sistemi, yeni insan hayatının oluşmasını sağlar.

Ancak, bu sistemlerin her birinin farklı işlevleri yerine getirmesi, otomatik olarak bir bireyin ve insan ırkının hayatta kalacağı anlamına gelmez. Hayatta kalmamız, hücrelerimizin düzgün çalışması için yeterli oksijene sahip olmasına bağlı olduğundan, ölümün nihai yolu, nedeni ne olursa olsun, kardiyopulmoner arresttir. Bu, kalbinizin durması, nefes almanızın durması veya her ikisinin aynı anda durmasıdır. Klinik deneyimler, yukarıda bahsedilen sistemlerden herhangi birinin ciddi şekilde bozulmasının, vücudu bu yola sürükleyebileceğini göstermektedir. Peki bu organ sistemleri, hayatta kalmayı sağlamak için nasıl kontrolü ele alır? Bunlardan herhangi biri olmadan, en eski atalarımız asla üreyebilecek kadar uzun yaşayamaz ve en uygun olanın hayatta kalma mücadelesini sürdüremezdi.

 

Yukarıdaki fotoda 6 aylık fetus goruyorsunuz. Bu fetus icin hücreler üretmeye devam edecek ama ana tema cikmis durumda. Alet edevat yapabilmesi icin eller, yiyebilmesi icin ağız, sindirim noktasına yenilenlerin gonderilebilmesi icin ulaşım abi, sindirim noktasında sindirimin stresini( Sindirim islemi suresince metal kasigi dahi eritebilen kimyasallar salgilanmaktadir ) kaldiracabilecek yapıda sindirime uygun yer, besinleri ve oksijeni organlarımıza iletmesi icin kan üretecek organeller, bu kanları taşıyacak damarlar ve daha binlerce yazamadigimiz özellik. İşte hepsi bu kucucuk yeni insan bedeninde hazır ve nazir edilmiştir. Peki ama gözleri olmayan, kulakları olmayan bir bilince sahip olmayan bu hücreler bu üretimi nasıl yapabilmektedirler ? Çok acıktır ki şuursuz hücreler Boyle bir üretimi asla yapamazlar, biz insanlar milyar dolarlık laboratuarlarımızda milyar dolarlık eğitimlerimiz ve insanligin egitim mirasını kullanmamıza rağmen birakin bir insa üretmeyi bir hücre dahi üretememekteyiz. Bizler zavallılardan fazlası degiliz, tüm övgülere layık olan Yüce Allah yaratma sanatını iste bu sekilde bizlere göstermektedir.
O halde siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin. Bakara 152
foto ; https://medizzy.com/feed/505521

Sağduyu bize bir şeyi kontrol etmek için, kontrol edilmesi gereken şeyi algılayabilecek bir sensöre; bu bilgiyi alıp ne yapılması gerektiğine karar vererek emirler gönderecek bir entegratöre; ve emirleri alıp kontrolü sağlamak için gerekeni yapacak bir efektöre ihtiyaç olduğunu söyler. Bunun iyi bir örneği, bir sürücünün arabasının düzgün çalışıp çalışmadığını nasıl bildiğidir. Üretici, yakıt, yağ ve antifriz gibi şeylerin durumunu izlemek için sensörleri tam olarak gereken yerlere yerleştirir. Bu sensörlerden gelen bilgiler, gösterge panelindeki kalibre edilmiş göstergelere gönderilir. Bu göstergelerden herhangi biri potansiyel bir soruna işaret ettiğinde, efektör olarak hareket eden sürücü, sorunu çözmek için bir benzin istasyonuna girer.

Aynı şekilde, vücut da oksijen gibi kimyasallar ve kan basıncı gibi fizyolojik parametreler için, tam olarak gereken yerlere (ana arterler gibi) yerleştirilmiş spesifik sensörlere sahiptir. Bu sensörler, bilgiyi bir entegratöre (beyin gibi) gönderir. Burada bilgi analiz edilir, ne yapılması gerektiğine karar verilir ve emirler (solunum ve kardiyovasküler sistem gibi) ilgili yerlere gönderilir.

Dr. Michael Behe, indirgenemez derecede karmaşık bir sistemin, “temel işleve katkıda bulunan, birbirine uyumlu birkaç parçadan oluşan ve herhangi bir parçasının çıkarılması durumunda sistemin işlevini etkili bir şekilde durduran tek bir sistem” olduğunu söyler. Klinik deneyimler, yalnızca tüm organ sistemlerinin makro düzeyde indirgenemez derecede karmaşık olduğunu değil, aynı zamanda her birinin mikro düzeyde de indirgenemez derecede karmaşık olduğunu gösterir. Bunun nedeni, belirli bir kimyasal veya fizyolojik parametreyi kontrol etmek için spesifik sensörler, entegratörler veya efektörler olmadan, vücudun da ölü sayılmasıdır.

Sizi hayatta tutmak için gereken tüm parçaların, tam olarak doğru yerlerde, tam olarak doğru şeyleri tam olarak doğru zamanlarda yapma yeteneğiyle, yalnızca şans ve doğa yasalarıyla bir araya geldiğine inanmak, son derece canlı bir hayal gücü gerektirir. Bu, etkili bir şekilde evrim biyologlarının inandığı ve öğrettiği şeydir: yaşam, rastgele kimyasalların bir araya gelerek ilkel hücreler oluşturması ve nihayetinde bizim gibi karmaşık vücut planlarına sahip çok sistemli organizmalara dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır. Ancak evrim biyologlarının çıkış noktası, yalnızca yaşamın nasıl göründüğüdür, gerçekte nasıl işlediği değil, özellikle de doğa yasaları içinde hayatta kalmak için nasıl çalıştığı değildir. Sonuçta, vücut maddeden oluşur ve bu nedenle, tüm atomlar ve moleküller gibi fizik ve kimya yasalarından etkilenir. Bunları dikkate almalıdır.

Klinik deneyimler, bir sistemin indirgenemez derecede karmaşık olması ve işlev görmesinin, ihtiyaç duyulan şeyi yapacak kadar iyi performans gösterebileceği anlamına gelmediğini gösterir. Çok az beygir gücüne sahip bir motoru çok büyük bir arabaya yerleştirin ve yokuş aşağı gidebilir, ancak düz bir zeminde karşılaştığı atalet, sürtünme ve rüzgar direncini veya yokuş yukarı çıkarken yerçekimini dengeleyecek kadar enerjisi olmayacaktır. Her mühendis size bunun nedenini söyleyebilir: doğa yasaları içinde iyi performans göstermek söz konusu olduğunda, gerçek sayılar gerçek sonuçlar doğurur. Eğer motor, arabanın ağırlığına ve onu hareket ettirmeyi engelleyecek diğer doğa kuvvetlerine karşı koyacak kadar beygir gücüne sahip değilse, düzgün çalışmayacaktır.

Aynı şekilde, her tıp bilimci, insan ırkının hayatta kalmasının, vücudun doğru seviyelerde oksijen, karbondioksit, hidrojen iyonu, su, sodyum, potasyum, glikoz, kalsiyum, demir, amonyak, albümin, taşıma proteinleri, insülin, glukagon, tiroid hormonu, kortizol, testosteron, östrojen, aldosteron, parathormon, sindirim enzimleri, safra, kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri, trombositler, pıhtılaşma ve pıhtılaşma önleyici faktörler, kompleman, antikorlar, sıcaklık, kalp ve solunum hızı, kan basıncı, akciğer hacmi, hava yolu hızı, kalp debisi, karaciğer ve böbrek fonksiyonu, hipotalamus fonksiyonu ve sinir impuls hızına sahip olmadığı sürece, hayatta kalmanın mümkün olmadığını bilir. Bu dizideki önceki yazılarda anlatılanlar yalnızca birkaçıdır.

Bu kırk faktör söz konusu olduğunda, Goldilocks ilkesi geçerlidir. Bununla kastettiğim, hepsi tam olarak doğru olmadıkça, hayat imkansızdır. Dolayısıyla, organ sistemleri ve kontrolü sağlamak için kullandıkları mekanizmalar indirgenemez derecede karmaşıktır, ancak aynı zamanda doğal hayatta kalma kapasitesine sahip olmalı ve bu kırk faktörün seviyelerinin ne olması gerektiğini içsel olarak bilmelidir.

İnsan olmanın ne anlama geldiğini, neden burada olduğumuzu, nasıl yaşamamız gerektiğini ve kaderimizin doğasını merak etmek evrensel bir deneyimdir. Ancak birisi, kökeni hakkında yanıltılmışsa, bu soruların cevaplarını aramaya nasıl başlayabilir? İnsan zihni gerçeğe yöneliktir. Yalnızca irrasyonel bir kişi, samimi bir soru sorduğunda kendisine yalan söylenmesini ister. Darwin teorisini önerdiğinde, moleküler ve hücresel biyoloji, özellikle de insan fizyolojisi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Stephen Meyer’ın dediği gibi (bkz. The Information Enigma), yaşamı yönlendiren işleyen neden bilgidir, özellikle de deneyimlerimizin bize bir zihinden geldiğini söylediği dijital veya tipografik bilgidir, maddi bir süreçten değil. Başka bir deyişle, yaşamın doğa yasaları içinde hayatta kalabilmesi söz konusu olduğunda, her şey sayılara indirgenir. Hücre yapısını ve işlevini yönlendirmek ve indirgenemez derecede karmaşık organ sistemleri geliştirmek için bilgi yeterli değildir. Canlıların aynı zamanda ne yapmaları gerektiğini, ne zaman ve ne ölçüde ve ne kadar hızlı yapmaları gerektiğini bilmeleri için doğal hayatta kalma kapasitesine sahip olmaları gerekir. Tüm bunlar, dijital bir biçimde objektif olarak ölçülebilir.

Bazı insanlar, yaşamın — tüm bunların — yalnızca şans ve doğa yasalarıyla ortaya çıktığına inanır. Diğerleri ise eleştirel düşünmeyi kullanır ve tarihsel bilim yöntemlerini kullanarak en makul açıklamayı çıkarır. Biz, objektif olarak değerlendirilen kanıtların akıllı tasarıma işaret ettiği sonucuna varıyoruz. Bu dizide göstermeye çalıştığım gibi, bu kanıtlar kendi vücutlarımızı ve işlevlerini içerir. Gerçekten de bu bir gizemdir. Aynaya bakın ve kendinizi merak edin.

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vücutlarımız Nasil Calisir ? Tesadüf Degil 22

Yaratilisi savunanlar arasında tip hekimleri özel bir yere sahiplerdir. Çünkü onlar evrimsel biyologların anlattıkları hikayelerin …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir