İlhan Arselin Zayıf kuran eleştirilerini incelemeye ve yanıtlamaya devam ediyoruz.
İlhan Beyin Kuranın Eleştirisi isimli kitabının 53-56 sayfaları arasında işlenen argümanları bugün yazıya dökeceğim Allahın müsaadesi ile…
‘’Kur’an’da, Tanrı’yı “rahman” ve “rahim” olarak tanımlayan ayetler yanında, bu aynı Tanrı’nın cehennemi “kaynar su ve kanlı irin”le dolu, yakıtı “insanlar” ve “taşlar” olan dehşet verici yer olmak üzere hazırladığını belirleyen ayetler vardır ki, birbirleriyle bağdaşır gibi değildir. ‘’
Aslında ayetler biribirleri ile ahenk içerisindedir. Yani ayetlerde Allahın rahmeti ve bereketi açıklanır ancak Allaha ihanet eden ve herşeyi kendisine o vermişken ona hainlik edenlere de hakettikleri karşılığın olduğu söylenmektedir. Burada bir tezatlık yoktur. Bütün sene derslerinizi çalışıp sınıfı geçmeniz beklenir. Hem derslere çalışmayıp hem sınıfta kalmayı tezatlık olarak değerlendiremezsiniz.
Ayrıca Keşke İlhan beye direk şunu sorabilseydim ‘’ Bağdaşır Değil ‘’ derken neye dayanıyorsun ? Bugün anne çocuklarına, baba evlatlarına düşman olabiliyor. Baba evladını evlat babasını katledebiliyor. Üstelik bu kıyaslamalarda anne ve baba bir yaratıcı formatında da değilller birbirlerine karşı. Yani biri diğerini yaratmış ve ona nimetler vermiş değildir. Ancak buna rağmen anne çocuğuna ceza verebilir, baba dövebilir. İlhan beyin anlamadığı şey şu, eğer Allah bizide inekler gibi bilinçsiz yaratmış olsaydı ve buna rağmen bizi onun varlığını araştırmadığımız hayatın amacını sorgulamadığımız için cezalandırsaydı bu haksızlık olurdu. Hatta bilinç vermediği bir canlıyı herhangi bir nedenle cezalandırsa kesinlikle bu adaletsizlik olurdu. Ama Allah bizlere akletme, sorgulama vb yetenekler verdi. İlhan bey bunu kullanmamış, halinden belli çünkü bunu samimi olarak kullanan biri Allahın bilinci boş yere vermeyeceğini kolaylıkla anlayacaktır. Bir kere cezanın olmadığı yerde ödülün anlamı olmaz. Adil bir yaratıcı tabiki hayatını adam akıllı değerlendirip önce yaratıcısını bulup ardından yaratıcısının isteklerine boyun eğen kişiler ile o yokmuş gibi davranan hatta daha kötüsü ve rezili Allaha tribünden değersiz bir arkadaşı imiş gibi muamele yapan kişiyi aynı kefeye koymayacaktır ki buda adaletin gereği olacaktır.
Cezalandırma kısmına geldiğimizde ise Allahın arzında yaşayıp, onun nimetleri ile şımarıp ona isyan etmek cok büyük bir meydan okumadır. Halbuki Allah insan oğlunu akledip kavrayıp kendisine yönelmesi ve hayatı boyunca kendisini birinci sıraya koyarak kulluk yapılmasını emretmiştir. Evrende bir zerre kadar bile olmayan varlığı ile yüce Allaha meydan okumak zavallı, içinde pislik taşıyan insan oğlunun haddi değildir. Evrenin yüce yaratıcısına meydan okumanın bir karşılığı olmalıdır ve olacaktır da.
Yaşayan her insan bir hayatın olduğunu, bir gün öleceğini , bir yaratıcımızın olduğunu ve bunları mantıksız yere yaratmadığının farkındadır ancak buna rağmen evrenin yüce yaratıcısına halı sahadan arkadaşı gibi davranıp hadsizlik yapmaktan çekinmemektir. Allahı hayatında birinci sıraya koymayan herkes Allaha ihanet halindedir ve Allahın merhamet etmesi müstesna bunlar bu hal üzere ölürlerse Allahın gazabını da üzerlerine çekecektirler.
“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulsunlar.” (Bakara suresi, 186. Ayet
‘’Öte yandan bu aynı Tanrı, herkesi doğru yola eriştirebilecek güçte olmakla beraber böyle yapmadığını, çünkü cehennemi insanlarla (ve cinlerle) dolduracağına dair kendi kendine yemin ettiğini söyler (Secde Suresi, ayet 13) ve cehennem tanımlarına geçer. Tanrı’nın tanımladığı cehennemle ilgili ayetleri okurken dehşete düşmemek ve hele “rahman” ve “rahim” bir Tanrı’nın ağzından bu tanımların nasıl çıkabildiğine akıl erdirmek kolay değildir. ‘’
İlhan Arsel 5-6 sayfa boyunca hep aynı argümanları pişirip pişirip eleştirmeye çalıştığı için yazının başında zikrettiğim sayfa sayıları içerisinden ancak bir ikinci argüman daha çıkarabiliyorum. Şimdi yukarıdaki alıntıyı inceleyelim ve cevaplayalım.
İlhan Arselin dediği gibi Allah dilerse her kalbe hükmünü verirdi ancak Allah insanları seçimlerini yapmaları hususunda serbest bıraktı ve yine Allah üretilemez, zorla sahip olunamaz formatta sevgiyi yarattı. Kendi kanıtlarını doğanın ve yarattıklarının içine bıraktı, bize kendisine iman etmemiz yönünde bir içgüdü bıraktı ve nihayetinde ona yönelmemizi ve sevmemizi istedi. Şimdi Allahın istekleri bunlar ne var elimizde
– Allahın insanoğluna seçim yapabilmesi için bilinç ve yeryüzünü emrimize vermesi gibi nimetler vermesi
– Allahın isterse tüm insanlara hidayet verebileceği ancak bunu sadece hak edenlere vermesi
– Allahın Rahman ve Rahim sıfatlarına vurgu yapıp bunları eleştiren dogmatik bir yazarın eleştirilerini
Öncelikle yeryüzü ve gökyüzü insanoğluna emrine verilmiştir. İnsanoğlu biyolojik tanımlamaya göre çok hücreliler sınıfındandır ve onun gibi çok hücreli olan diğer tüm canlıları emri altına almıştır. Söz gelimi inekleri hem etlerinden, hem sütlerinden, tavukları hem yumurtalarından hem etlerinden, gorilleri hayvanat bahçelerinde eğlence amaçlı hapsetmek suretiyle, balıkları hem süs canlıları hem besin canlıları formatında yararlanmak üzere Allah tarafından emrimize verilmiştir. Tabiki nimetler bunlardan ibaret değildir ancak Yüce Allahın dediği gibi
Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Nahl Süresi 18
Tüm bu nimetler ve bilinç yordamıyla insanoğluna yeryüzünde kendi konumunun ayrıcalıklı olduğu gösterilmiş ve bunun karşılığında bu ayrıcalıklı konumun neden verildiğinin, kimin tarafından verildiğinin sorgulanması ve nihayetinde içgüdü formatında verilen Allaha yönelme hissiyatının desteklenerek Allaha yönelmesi istenmiştir. Allah kendisinin kişinin hayatında birinci sıraya konulmasını ve kişinin kendisini sevmesini istemiştir. Allah zorla elde edilemeyecek formatta yarattığı sevginin kişinin kalbinde kendisi için ortaya çıkmasını, üretilmesini istemiştir.
Yani insanoğluna seçim hakkı verilmiş, doğru yol, eğik yol gösterilmiş bunun sonrasında seçim ona bırakılmıştır. Allahın bu seçime doğrudan müdahale etmesi aklını kullanıp nefsine galip gelip Allaha yönelen kişilere karşı adaletsizlik olacağı için Allah bu seçimlere müdahale etmemektedir. Yani Allahın imtihan sisteminde bir adaletsizlik yapıp gelişi güzel yaşayan ile sorumluluk sahibi bir şekilde yaşayanı ayırt etmesi zaten olması gereken seydir.
Allahın Cehennemi Cinlerden ve insanlardan topluluklar ile dolduracağına dair verdiği söz onların isyan etmesi halinde geçerli olacak sözdür. Burada şöyle bir cümle gelebilir ‘’Allah zaten dolduracağını söylüyor önceden bunun kararını almıştır o halde’’ Allahın aldığı karar kendisine isyan edenleri cezalandırmaya yöneliktir bununla birlikte Allah hem geleceği hem geçmişi hem şu anki zamanı beraber yaşamaktadır. Onun için zaman diye bir algı olmadığı için o olacakları da bilmektedir. Yinede her an yaratma halinde olduğu için kendisine tevbe eden kulu bir saat önce cehennemlik iken tevbe sonrası cennetlik olmuş olabilir. Bu durumda tevbe öncesi gelecekte cehennemde olan ve Bağışlaması sonsuz yüce Allahın Ben cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım ayetinin karşılığı olarak Allah indindede cehennemlik olan bir kul tevbe sonrası cennetlik olabilir. Bu durum Allahın her an yaratma halinde olması nedeniyledir. Her halukarda Allah insanoğluna zaman ve kendi varlığı ile alakalı çok sınırlı düzeyde bilgi vermiştir.
Gelelim bağışlaması bol ikramı sonsuz Allahın cezalandırma ve ödüllendirme sistemlerinin detaylarına. Öncelikle şunu söylemeliyim bir şeyin koşulsuz sahibi olan herhangi bir varlık ona dair kararını istediği şekilde verebilir. Yani bizi yaratan Allah bizi hiç sınava tabi tutmadan da istediğini yapabilirdi ancak böyle yapmadı. Bize yolu gösterdi, doğruyu yanlıştan ayıran bilinci ve içgüdüyü verdi, ölümü yarattı ve kendi kanıtlarını da yarattıklarının üstünde gösterdi ki kulu samimi ve saf bir yönelim ile sorgulasın ve nihayetinde ulaşabileceği tek mantıklı sonuç ( verilen yaratılış iç güdüsü ile de yönelimi kolay olan ) olan Allaha yönelebilsin. Ama insan bunu hiç umursamayıp kendisini yaratıcısına kapatırsa, sahip olduğu herşey Yüce Allahın olmasına rağmen ona kahvede birlikte okey oynadığı kahve arkadaşı kadar bile değer vermezse ve bu hal üzere ölürse kimse kusura bakmasın bu günahların, hataların en büyüğüdür ve yanıtını da ona göre alacaktır. Allahın kimseyi cezalandırmayacağı varsayımı kişilerin kendi hüsnü kuruntularıdır, şeytan onları bu hususta aldatmış ve yanılgıya düşmelerine sebep olmuştur. Allah yeri göğü ve içindekileri boş yere yaratmadım, bunlar oyuncak değil derken insan bunları oyuncak gibi görür ve Allahın onun kalbindeki yeri arada sırada kılınan bir namaz, dilenciye verilen 5 lira ve ramazanda asli kaidesi gününü ve herşeyini adamak olan orucu açlık formatında uygulamak ile kalırsa ( çoğu kişi bunları da yapmamaktadır) tabi ki Allahın gazabını hak edecektir.
﴾16﴿
Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
﴾17﴿
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik, bunu asla yapmayız. Enbiya 16-17
Dünyaya geliş amacımız mutlu olmak değildir arkadaşlar bu şeytanın bizi kandırmasından ibaret. Dünyaya geliş amacımız kahhar olan Allaha yönelmek ve hayatımızda onu birinci sıraya koyup onun için yaşamaktan ibaret. Bu hayatın amacından şaşmamız şeytanın bizi şaşırtması ve üzerine düşünülmesi gereken konulara gereken ehemmiyeti vermememiz nedeniyledir.
İlhan Arselin argümanları gördüğünüz üzere tamamen kendi ön yargılı tutumu nedeniyledir. Kendisi bir şeye iman etmiş ardından üstün körü samimiyetsiz değerlendirmeler ile argümanını savunmaya çalışmıştır. İnanın internet ortamında görebileceğiniz çoğu argüman bunlardan ibarettir. Mutlak surette bizden karşı argümanları okumadan bu samimiyetsiz insanlara itimat etmeyin.
“Güzel söz, kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. O ağaç Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Kötü sözün misali de kökü yerden sökülmüş, ayakta duramayan kötü bir ağaçtır.” (İbrahim suresi 24-25-26)