Yaşamın Gerçek Tarihi, Evrim mi Yaratılış mı, Fosiller Yaratılışı Gösteriyor (Evrim Bilim Değil Felsefe) (1)

Fosil[1]kayıtları geçmişimize yönelik bir kanıt vermek zorundadır. Tesadüfi doğal süreçlerin rehberliği yada bir aklın işin içine girmesi lehinde. Dikkatinizi çekerim evrim yada yaratılış demedim bir üst cümlede, tesadüfi süreçlerin eşliğinde yada akıllı kudretli bir rehberin eşliğinde diyorum. Yani rehber girmişse bile canlılar yine de birbirinden türemiş olabilir. Buna açık kapı bırakıp canlılığın tek gerçek geçmişi olan fosil kayıtları ve canlılığın dünya üzerindeki gelişimini kronolojik bir sıralamaya yakın bir metod ile sunmaya çalışalım. Materyalizm, canlılığın kökeni, gelişimi ve geçmişi gibi konularda entellektüel olarak savunulamayacak bir ideolojidir. Fosil kanıtları bize bunu göstermektedir. Konu evren ve yaşamın ihtiyaç duydugu fizik sabitlerine bigbang vs gibi geldiğinde ise materyalizm argume edilebilecek bir durum bile değildir ancak evren ve insancıl ilkeler ile ilgili yaratılış kanıtlarını ”Allah Akılla Bilinebilir mi 2” yazımda göstereceğim. Şimdi biz yaşamın geçmişine geri dönelim.


                                                                   400 milyon yıldır değişmeyen Coealanth Fosili
Genel organik evrim kuramı[2]veya evrim modeli olarak isimlendirilebilen kuram, canlı olan her şeyin, maddesel bir evrim sürecinden geçerek tek bir kaynaktan ortaya çıktığı ve yine bu kaynağın da benzer bir süreçten geçerek ölü veya cansız bir ortamdan, kendiliğinden var olduğu ( Bu görüşe literatürde ayrıca Abiogenesis denmektedir. Abiogenesis ile evrim kuramları teknik olarak birbirinden farklı olmakla birlikte materyalist kamp pratikte bunu ancak karşılarındaki kişi terimlere ve terimlerin içeriğine sahipse vurgulamaktadır. Bunun nedeni harcanan onca yıla onca paraya ve oldukça zeki ve konunun uzmanı kişilerin olağanüstü mesaisine rağmen kuramsal bir disiplin bile ortaya çıkaramamalarıdır. Aslında öyle ya eğer hayat tesadüfen var olmuş ise neden bu kadar komplekstir, yada açıklaması neden bu kadar zor oluyor.)
Bunun karşısında ise biyolojik canlılığın kökeninde ve belli durumlarda yada her durumda aktif bir zekanın ( Ben şahsen Allah diyorum, o sıfatların hakkını verecek kudretli bir yaratıcının varlığı benim için kesin. İsmine ister Allah diyelim ister Rahman) işin içerisinde olduğunu düşünen görüşler mevcuttur.
Her halukarda bu görüşlerin tamamı bir yaratıcı görüşünde birleştiği için detaya girmeye en azından bu aşamada gerek yoktur.
Pek çok dogmatik bilim adamı genel evrim kuramını kanıtlanmış bir gerçek olarak kabul etmektedir. Ünlü genetik uzmanı Theodisius Dobzhansky şöyle demiştir: Yeryüzünün tarihinde yaşamın evrim olarak meydana gelişi, üzerinde durulan gözlemci insanların tanık olmadıkları olaylardır.[3]  Dobzhansky’e benzer bir şekilde California Universitesi profesörlerinden  Richard Goldschmidt, şöyle demiştir:
 ”Bitki ve hayvanlar alemindeki evrimin, yargılama hakkı olan herkes tarafından daha fazla kanıta ihtiyaç duyulmayan bir gerçek olarak” düşünüldüğünü ifade etmiştir.[4]
 Genel anlamda Evrim görüşünün bu şekilde bazı bilim adamları tarafından dogmatik kabulu bile pek çok insanın kanıtları incelemeden molekülden insana giden yolu sorgusuzca kabul etmesine neden olmuştur. Buna karşın bu dogmatik kişiler herhangi bir zekanın işin içine girmesi fikrinin bilimsel olarak kabul edilemez bulmuşlardır. Ancak aslında makro evrimin gözlemlenemez oluşu, bunu bizim zaman ölçeğimizle de asla gözlemleyecek olmamız genel evrim görüşünün bilimselliğini de sorgulatmaktadır. Ünlü bilim adamlarından George Gaylard Simpson şöyle demektedir
” gözlemle doğrulanamayan ifadelerin aslında bilimle ilgili olmadıkları, ya da en azından bilim olmadıklarının bilimin kendi tanımı için de var olduğunu söylemiştir”[5]
Yani anlayacağınız bir kuramın bilim olarak kabul edilebilmesi için tekrar tekrar gözlemlenebilmesi, laboratuar deneyleri ile kanıt sağlanması, çürütülebilecek iddialara sahip olması ve gelecek ile ilgili de çıkarımda bulunması gibi özellikler gerekmektedir. ( Tam bu konuda şöyle bir itiraz gelebilir:” ama biz laboratuarlarda mutasyonları gözlemleyebiliyoruz ya da canlıların DNA dizilim karşılaştırmaları ile onlar üzerinde akrabalık bağlarını açıklayabilmek için çalışabiliyoruz.” Bunlar doğru ancak hangi mantıklı insan bakterilerde meydana gelen canlının uyumunu arttırıcı ancak kesin sonuç olarak net bilgi kaybına yol açan mutasyonlar ile  molekülden insana giden çizginin açıklanmış kabul edilebileceğini yada memeli gruplarının DNA dizilemlerinden akrabalık ilişkileri çıkarmaya çalışmanın gerçek kanıtlar olan fosil kanıtlarını yok sayarak materyalist çizgiye devam edilebileceğini söyleyebilir, o halde en azından bu konuda ön kabul ile hareket ettiklerini kabul etmeliler,  potansiyel itiraz ediciler)
Bildiğimiz özel tür yaratılış yukarıdaki ampirik bilimsellik bulgularını karşılamamaktadır hiç kimse yaratıcıyı ve etkinliğini görmemektedir. ( Ancak Allah yarattığı her şeyde bir iz bırakmıştır ve aslında bu izler akıllı bir insan tarafından rahatlıkla görülebilir. ) Ancak bununla birlikte hiç kimse aynı zaman da ne ilk hücrenin oluşumu, ne bir balığın amfibyuma dönüşümü yada buna benzer marjinal iddiaların gerçekleştiğini gözlemlememiştir. Bu durum materyalist görüşün de aslında ampirik bilim olamayacağını göstermektedir. Ancak Fransız devriminden beri bu görüş batı da hakimdir ve kendi görüşlerine uymayan hiçbir hesabı işin içine katmamaktadır. Ancak bu nokta da bunu kesiyorum çünkü işin bu boyutu kapsamlı bir başka yazıya kalmalı. Aslında işin felsefi boyutunun iyi anlaşılabilmesi cereyan eden Dogmatik Bilim adamları konusunu da rahatlıkla açıklayabilmektedir.  
Amerikalı ünlü evrimci Richard Goldscmidt varsayıma dayanan sistematik mutasyon çıkarımlarını anlattıktan sonra şöyle demektedir:
”Alt türlerde ulaşılan gerçeklerin, daha üst kategorilere de uyarlanabilmesi gerektiğini ileri süren genetik uzmanlarının çoğu, böyle bir varsayıma şiddetle karşı çıkıyor. Bu ispat edilmemiş iddianın sürekli tekrarlanması, bazı zorlukların hafife ve bu iddialara anlam veremeyenlere karşı takınılan kibirli tutum, doktrinin bilimsel kanıtları sayılmaktadır. Şimdiye kadar hiç kimsenin makro mutasyonlar yoluyla yeni bir tür, yeni bir cins vb. oluşturmadığı doğrudur. Ama kimsenin mikro mutasyonların seçilimi yoluyla yeni bir tür oluşturmadığı da doğrudur.”[6]
Mutasyonlar makro ve mikro diye ikiye ayrılır. Makro mutasyonlar etkileri çok büyük ve çok güçlü olan DNA değişimleri iken mikro mutasyonlar ise etkileri oldukça zayıf ya da sezinlenilemeyen değişimleri ifade etmektedir. Yukarıdaki alıntı da Goldscmidt iki durum dada yani hem mikro mutasyonlar hem makro mutasyonlar yoluyla yeni bir tür meydana geldiğini kimse gösterememiştir demektedir. Peki bu durumda nasıl oluyor da bu görüş ampirik bilim olarak sunulmaya devam edilebiliyor ?


Resmin sol kısmı makro evrimin sözde neler yaptığından bahsederken sağdaki kısım şüphesiz vukuu bulan tür içi değişimlerdir. Ancak dikkatlerden kaçmaması gereken nokta sağdaki tüm köpekler hala köpektir. Yeni bir tür ortaya çıkmamıştır. 


Devam edelim örneklerimize. Yazının giriş kısmında bu felsefi ön kabullerin bir diğer değişle imanın gösterilmesi gerekiyor. Bu durumun anlaşılamaması özellikle konuya yabancı insanların nezdinde sanki olağan üstü kanıtlar bulunmuş, kanıt deryasının içerisindeki bilim adamlarının hadi sende aramıza katıl demesi gibi algılanıyor. Açıkçası bu doğru değil. Çoğu durumda yapılan şey kuru bir imanın getirdikleri.( Bununla birlikte Evrim neleri yapabilir neleri yapamaz isimli bir yazı da yazacağım Allah izin verirse. İşte orada gözlemlenebilen mantıklı çıkarımlar ile desteklenebilecek evrim görüşünün neleri yapabileceğini ve sınırlarını görmüş olacağız. Ancak bunun yeri de burası değil. O kadar çok yazılması gereken yazı varki…)
Bir ingiliz evrimcisi bu konuda çok daha açık sözlüdür. Harrison Mathhews, hiç lafını esirgemeden Darwinin türlerin kökeni kitabının yeni baskılarından birine önsöz olarak şunları yazmıştır.
”Evrim gerçeği, biyolojinin belkemiğini oluşturmaktadır. Bu nedenle biyoloji, kanıtları olmayan bir kuram üzerine kurulmuş bulunmaktadır. Bu düşüncelere inanan kişiler inandıkları şeyin doğru olduğunu düşünürler; fakat bugüne kadar her iki alanda da hiçbir kanıt bulmak mümkün olmamıştır.”[7]
Açıkça Harrison bu konuda oldukça dürüst konuşmuş. Her iki görüş içinde kanıt yoktur demekle. Aslında zeki bir yaratıcı arkasında pek çok iz bırakmış olabilir ki aslında gözlemlerimiz tam olarak bunu doğrulamaktadır , bunun için sadece zekanızı bütün dogmaların üstüne koyarak düşünce yeteğinizi kullanmanız gerekli bu çözümün  günümüzde yeterince yapılmadığı açık.
Ayrıca modern evrim görüşü bir bilim dalından çok bir inanç gibi konumlandırılmıştır. Çürütülemez bir doğa etrafında birleştirilmiş, ustaca gelebilecek bütün eleştirilere karşı bir bariyer kurulmuştur. Bir matematikçi olan Murray Eden bu konuda konuyu doğrulanabilirlik,  yanlışlanabilirlik açısından ele almaktadır:
”Genel anlamdaki evrim konusunda, bu yapılamıyor. Evrimi kelime oyunu ötesine gitmeyen bir tekrarlama olarak adlandırdığımda, demek istediğim sadece buydu. Evet bu kuram her şeye bir açıklama getirebilir. Belki siz çok ustasınızdır veya kurulu halde bulunmayan bir mekanizma daha önceden keşfedilen mekanizmalarla uyumlu ve tutarlı olabilir: fakat o hala çürütülebilme özelliği taşımayan bir kuramdır.[8]
Bazı bilim adamları yorumlarında çok daha serttir:
Evrim kuramı artık geçmişte kalmıştır. Çünkü yeni darwinciliğin önemsiz bazı değişimlerden başka bir şeyi açıklamaya gücünün yetmediği bugün iyice anlaşılmıştır. Başka güvenilir bir kuram bulamamız nedeniyle kuramsız kaldık. Sayısız zorluklarla karşı karşıya kalınmasına, fosil kaydından elde edilen kanıtlara karşı büyük bir düşmanlığın var olmasına ve kuramın güvenilir bir açıklaması olmamasına rağmen evrim kuramı devam etmektedir. Embriyonik aşamaların eski ataları göstermesi kavramına kadar mantıksal anlamda verimsiz olan bir düşüncenin, bir kurama kanıt olarak gösterildiği başka bir bilim dalı varmıdır ?”[9]
Tabi burda Danson’ın bu yazıyı yazdığı tarihlerde hala embriyonik aşamaların eski atalarımızı gösterdiği gibi hurafe bile sayılamayacak bir iddianın doğruymuş gibi kabul edildiğini hatırlatalım. Bugün çok iyi biliyoruz ki erken evre canlı embriyoları birbirine çok benzememektedir. Embriyoların erken evrelerinin birbirine çok benzediği bunun da ortak ata  hurafesini desteklediği iddiası  ile alakalı bilgi için şu yazıya bakabilirsiniz. https://evrimbilimblog.wordpress.com/2013/11/01/insan-embriyosundaki-solungaclar-hurafesi-hangi-bilimsel-sahtekarliga-dayanir/
Hayatın Gerçek Tarihi yazı dizisi belki de bu sitedeki en uzun yazı dizisi olacak Allahın izniyle, ancak bunu da diğerleri gibi maksimum 5-6 word sayfasını aşmayacak şekilde yapmak istiyorum. İlk yazıyı böylelikle bitiriyorum.
Bu yazının yazılmasında Profesör Doktor Duane Gish’in Evrim: Fosiller Hala Hayır Diyor, isimli kitabından faydalanılmıştır.[10]


[1] Çok eski zamanlarda toprak altında gömülü kalmış ve orada taşlaşmış durumda bulunan bitki ve hayvan kalıntıları. Taşıl veya müstehase olarak da anılır. Fosil terimi (Latince fossilium, kazılıp çıkartılan şey) yalnız saklanmış bulunan kemik, kabuk, diş, bitki ve hayvanların sert kısımlarını belirlemekle kalmaz. Daha önce yaşamış olan canlılara ait iz veya belirtileri için de kullanılabilir.
[2] Genel organik evrim kuramı tarihi aslında Darwin’den önceye dayanmaktadır ancak batı sömürgeciliği burda da kendini göstermiş sanki Darwin de Lamarck’tan önce bu konuda hiç çalışma yapılmamış gibi göstermektedir.
[3] T. Dobzhansky, Science 127:1091 (1958)
[4] R.B Goldscmidt, American Scientist, 40:84 (1952)
[5] G.G Simpson, Science 143:769 (1964)
[6]Goldscmidt, American Scientist 40:94 (1952)
[7] L. HArrison Matthews, C. Darwinin The Origin of the Species adlı eserinin önsözü (Londra: J.M Dent ve oğulları LTD tarafından yapılan yeni baskı 1971)
[8] Murray Eden, Mathematical Challanges to Interpretation, s.71
[9] R. Danson, New Scientist 49:35 (1971)
[10] Duane Gish, Evrim: Fosiller Hala Hayır Diyor, Gerçeğe Doğru Kitapları 2008, İstanbul

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vücutlarımız Nasil Çalisir- Tesadüf Degil 5

  Yazarımız Prof. Howard Glick Önceki yazılarda hücrenin işleyişi ile alakalı insanin aklinin alamayacagi harikulade …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir