Yaşamın Gerçek Tarihi, Evrim mi, Yaratılış mı, Fosiller Yaratılışı Gösteriyor, (4)

Fosil Kaydı, Mikroorganizmalardan Balıklara
Hayvan Yaşamı Oldukça Farklı Formlarda Birdenbire Yaratılmış Gibi Duran Bir Fosil Kaydı Sunmaktadır.
Evrim teorisine göre gezegende hayat mikroskopik canlılar ile başladı. (Abiogenesis olarak isimlendirilen bu sürecin işte öylesine masallar ile bile açıklanamadığını burada belirtmemiz gerekli.) Yine bu hayali sürece göre bu mikroskopik canlıların daha sonra alglere, amiplere ve mantarlara evrimleşmekle kalmadı, bir veya birkaçı çok hücreli canlıları Metazoa‘yı evrimleştirdi. Metazoa gibi oldukça özelleşmiş karmaşık canlılar ile tek hücrelileri birbirine bağlayan bir fosil kaydı mevcut değil aynı zamanda daha büyük bir sorun,  teknik olarak tek hücrelilerden çok hücrelilere geçişin ne gibi ara aşamalar içerdiği, nasıl geçekleştiği durumu en az hayatın başlangıcı kadar zorluk taşımaktadır. Yani aslında bu süreçte işte öylesine hikayeler çöplüğüdür ve bu şekilde devam etmektedir.
Karmaşık omurgasızların ilk zengin fosil kaydı, Kambriyen dönemi olarak isimlendirilen kayalar arasında ortaya çıkmıştır. Evrimciler tarafından savunulan görüşe göre Kambriyen kayalıklarının çökelimi 530 milyon yıl önce başlamış ve bunun tümüyle gerçekleşmesi 5 ila 10 milyon yıl arası sürmüştür. Kambriyen kayalıkları içerisinde salyangoz, trilobit, sünger, brakiopod[1]solucan, denizanası, deniz kestanesi, deniz hıyarı, yüzen kabuklu, deniz zambağı, ve diğer karmaşık omurgasız fosilleri bulunmaktadır. Karmaşık canlıların bu denli ani ortaya çıkışı canlı bilimde bir fenomen olmuş ve buna canlı patlaması denmiştir. Bu sebepten ötürü bu duruma Kambriyen Patlaması denildiğine de şahit olabilirsiniz. Ben yer yer bu deyimi kullanacağım Allahın izniyle.
Kambriyen dönemi öncesinde oluşan kayalara Pre-Kambriyen yada Kambriyen öncesi adı verilmektedir. Her zaman olmasa da çoğunlukla Kambriyen öncesi kayalar, Kambriyen devri kayaların altında yer almaktadır. Kambriyen öncesi kayalarda Alg,  bakteri ve bazı mikroskopik canlıların fosilleri bulunmuştur. Tüm bunlara dayanarak yaşamın yer yüzünden muhtemelen 3,5 milyar yıl önce ortaya çıktığı düşünülmektedir.


                                                                                             Stromatolit Fosili
Yani özetle Kambriyen canlıları ile Kambriyen öncesi canlılar arasında yaklaşık olarak 3 milyar yıllık devasa bir süre bulunmaktadır. Kambriyen öncesi canlılar ile Kambriyen canlıları arasındaki muhtemel geçişleri gözlemlemek için inanılmaz derecede yeterli bir süre. Üstelik biz Kambriyen öncesi canlıların fosillerini  ve Kambriyen canlıların fosillerini rahatlıkla bulabilirken aradaki kuramsal geçişleri bulamıyor olmamızın geçerli bir argümanı olamaz. Darwin’den bu yana kayalar hararetli bir şekilde araştırılmaktadır. Her ne zaman ve her nerede biz onları bulmuşsak, en başından itibaren, Deniz anası, deniz anası, Trilobit, trilobit ve deniz kestanesi de deniz kestanesi olarak var olagelmiştir. Bu konuda Science dergisinde bir makale yayınlayan Daniel Axelrod isimli evrimci şöyle demektedir:
Jeoloji ve evrim açısından, çok hücreli deniz organizmalarının tüm kıtalardaki Alt Kambriyen kayaları içerisinde büyük bir çeşitlilikte var oluşları ve daha yaşlı kayalar içerisinde de bulunmayışları çözümlenemeyen sorunların en önemlilerinden biri olmuştur.
Axelrod,  Kambriyen döneminde birdenbire ortaya çıkan canlılardan biraz bahsettikten sonra şöyle demektedir:
Ancak, biz, erken Kambriyen fosillerinin atalarını araştırmak için, Kambriyen öncesi kayalara döndüğümüzde, bunların hiçbir yerde bulunmadığını görüyoruz. Tortul kayaların 1600 metre üzerinde kalınlığa sahip büyük bir kısmının, erken kambriyen fosillerini içeren tabakalar altında devamlı bir sıra halinde uzandıkları bugün bilinmektedir. Bu tortular, görünüşte, fosillerin korunması için uygundur: çünkü bunlar, üzerlerini kaplayan ve fosil içeren tabakalarla özdeş olmalarına rağmen içlerinde hiç fosil bulunamamıştır.[2]


                                                              Kambriyen Dönemi Canlılarından Hallucigenia
Aslında bu tam olarak doğru değil Kambriyen kayalıkları öncesinde bir önceki yazımızda çok kısa bahsettiğimiz ”Ediacara” canlıları bulunmuştur. Üstelik Ediacara canlıları neredeyse dünyanın her yerinde bulunmuştur. Tıpkı Kambriyen canlıları gibi Avustralya’da, New Foundland’de, Sibirya’da ve Güney Afrika’da. Çok yakın zamana kadar bu canlıların, günümüz deniz anası, solucan ve diğer selentere ve derisi dikenlilere çok benzediklerine inanılmaktaydı. Tabiki bu keşifler Kambriyen patlamasından ötürü Darwinistik evrim kuramının aldığı darbeleri hafifletmez, çünkü bu canlılar Kambriyen canlıların ataları sayılamayacak kadar farklıdırlar. Bu canlılar başka karmaşık omurgasızlardı. Üstelik Ediacara canlıların Kambriyene ait solucanlar, selentereler ve derisi dikenlilerle aynı olmadıkları belirlenmiştir. Gerçekte, bu canlılar temelde öylesine farklılardı ki, bunlardan herhangi birsinin kambriyen canlıların atası olamayacakları kesin bir dille söylenebilmiştir.[3]

                                                   Bir başka Kambriyen dönemi canlı Anomalocaris
Şimdi gelin biraz bu konudaki tartışmalara ve materyalist evrimcilerin bu konudaki yorumlarına bakalım. Fosil kaydındaki bu büyük boşluk için neler söylemişler. En ünlü ateistlerden biri olarak kabul edilen Richard Dawkins ile başlayalım. Bakalım bu dogmatik ateist karmaşık omurgasızların tarih sahnesine bu denli hızlı çıkışı ile alakalı neler söylemiş. (Burda şunun unutulmaması gerekir, bu alıntılar yer yer onların zihinsel derinliklerinde ortaya çıkmış gerçeklerin dışa vurum halleridir. Aksini söylemediğim sürece ben bu adamların bu alıntıları söyledikleri mısraların akabinde Hacca gidip Ramazan’da oruç tuttuklarını filan iddia etmiyorum. Sap ile samanı karıştırmayalım. Hoş Dawkins müslüman olup hacca gitse nasıl bir durum yaşanırdı acaba 🙂
Yaklaşık 600 milyon yıl önce yaşındaki Kambriyen kaya oluşumları bizim başlıca omurgasız gruplarının çoğunu bulduğumuz en eski oluşumlardır. Biz onların çoğunu zaten, ilk ortaya çıktıklarında, evrimin ilerlemiş biçiminde bulmuştuk. Onlar, sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmaksızın oraya yerleştirilmiş gibiydiler. Tabi bu önceden yerleştirilmiş gibi aniden ortaya çıkışın yaratılışçıları memnun ettiğini söylemeye gerek yoktur.[4]
Tabiki bu görüntü yaratılış görüşünü kuvvetlendirmektedir. Aniden ortaya çıkışa dair fosil kayıtları yaratılış için delil olamazsa daha hangi kanıt kullanılabilir ki ?! Alıntılara devam edelim. Amerika’da ders kitapları yazarlığı da yapan Douglas Futuyma şöyle demektedir:
Tüm hayvan filumları tamamen gelişmiş bir biçimde ortaya çıktıkları için, bu canlıların, bir formu diğerine bağlayan ara formlar olmaksızın, Kambriyen’den önce veya Kambriyen sırasında farklılaştıkları düşünülmektedir.[5]

                                                   Kambriyen döneminin muhteşem canlılarından bir başkası” Opabinia”
Görüldüğü üzere Futuyma, tüm hayvan filumlarının en azından, tüm omurgasız filumlarının, kendilerinden önceki formlardan geldiklerini gösteren hiçbir kanıt olmaksızın ortaya çıktıklarını kabul etmektedir.  Filum biyolojik bir sınıflandırmadır. En üst biyolojik ikinci sınıflandırmadır. Anlaşılabilecek bir dille söylemek gerekirse birbirlerinden hem iç yapılar hem dış yapılar açısından oldukça canlı formlarını tanımlamak için kullanılan bir sınıflandırma metodur. Örnek verecek olursak; Balıklar, amfibyumlar, sürüngenler, kuşlar ve insanında içinde bulunduğu memeliler, Kordalılar (Chordata) filumu içerisinde yer alırlar.
 California üniversitesinden Jeolog ve paleontolog olan James W. Valentine, problemi şöyle sunmaktadır:
Pek çok yetkili, yassı solucanlardan daha karmaşık olan metazoa filumlarının, tamamının ( ya da tamamına yakın kısmının), hepsi ortak özellikler taşıdıkları için, en azından dolaylı yoldan, yassı solucan benzeri bir neslin soyundan geldiği fikrine katılmaktadırlar. Ancak, soyların gerçek olarak hangi yolları izledikleri üzerinde bir anlaşma yoktur; bazılarınca çok düşük olan atasal torun, soy ilişkileri bile ortaya konulmuştur. Yine de bilinen gruplar arasında ki ara formların niteliği, bir atasal torun çifti için, bir diğerinden açıkça farklı olmuştur.
Fosil kaydının, soyların, filumların ya da omurgasız sınıfların hangi soydan geldiklerinin doğrudan kanıtlarını sağlamaktaki kullanımı oldukça sınırlıdır. Fosil kaydına bakıldığında, bu kalıntılardan söyleyebileceğimiz kadarıyla, her filum ilk ortaya çıkışında kendi vücut şekli karakteristiklerini evrimleştirmiştir ve hiçbir filum, başka bir omurgasız fosil çeşidi ile bağlantı içermemektedir. Gerçekte, hiçbir omurgasız sınıf, geçiş formundan oluşan başka sınıflarla bağlantılı değildir. Filumlar ve sınıflar arası ilişki, benzeyiş temelinde edilmelidir. Ancak, filojeni analizlerinde kullanılan birçok ileri teknik bile, filumlar arası (aynı zamanda pek çok sınıflar arası) ilişki hakkında ki görüşlerde ki büyük farklılığı çözmede başarısız olmuştur.[6]
Ben Valentine’a açıklama kısmında biraz yardımcı olayım o çok dolaylı ifadeler kullanmış. Valentine özetle diyor ki İstiridye, Salyangoz, kolsu ayaklı (Brachiopod), deniz kestanesi, sünger, deniz anası, trilobit vb.. gibi pek çok omurgasız filumu bir birinden kesinlikle oldukça farklıdır. Aralarında birbirlerinden türediklerine dair pek bir kanıt bulunmamaktadır.
Oldukça  farklı olmalarına rağmen, evrimciler bu bütün vücut yapılarının ortak bir atadan türediğine inanmaktadırlar! bundan önceki yazılarda belirttiğimiz gibi tabi ki bu inanç meselesidir. Valentine’in daha sonra aynı makalede açıkladığı gibi, iskelet (istiridye, salyangoz, trilobit, mercan vb.. gibi canlıların sert kısımları) geliştiren bu canlılar bağımsız olarak atalarından ve geçiş formlarından hiçbir iz bırakmadan yapmışlardır. Valentine şöyle demektedir:
Her filumun dayanıklı bir şekilde iskeletleşmiş nesiller geliştirmesi bağımsız olarak yapılmıştır; bu durum deniz dibinde var olan hayvansal yaşam fırsatlarının, şartlara uyum sağlayan büyük bir canlı ordusu oluşturmaya hevesli olduğunu düşündürtmektedir. Üstelik, Kambriyen kayalarında ortaya çıkan dayanıklı bir şekilde iskeletleşmiş filumlar, ara seviyeler bilinmeksizin aniden ortaya çıkan çok sayıda ayırt edici alt grup, sınıf ve takım tarafından da temsil edilmektedir.[7]
Valentine Kambriyen canlılarının toplamda 300’e yakın farklı vücut biçimlerine sahip olduğunu söylemektedir.(Dikkat edelim, farklı filum değil, farklı vücut biçimi) Eğer gerçekten aşama aşama gerçekleşen bir evrim süreci varsa buna dair geçiş fosillerini rahatlıkla bulmamız gereklidir. Bir önceki yazıda açıkladığımız üzere kuramsal evrim fikri çok ağır işleyen bir süreci getirmektedir. Ağır ağır oldukça yavaş bir evrim oldukça fazla sayıda fosil göstermelidir. Bulduğumuz fosiller hep bu canlıların fosilleridir, bunların birbirine dönüşümünü gösteren tek bir fosil bile bulunamamıştır. Bu yaşamın gerçek tarihi ile alakalı kuramsal hikayelere ne kadar büyük bir darbedir böyle.
1984’te Çin’in Yunnan eyaletinde bulunan Zhengijang’da Kambriyen kayaları arasında bulunan karmaşık omurgasız canlı ordusu hakkında bir keşif yapıldı. Fosillerin bulunduğu tabaka, paleontologlara göre, çok erken Kambriyen dönemine aitti. Keşif, Dr. Hou Xianguang tarafından gerçekleştirildi ve bu fosiller hakkında yapılan bir çalışma isveçli bilim adamı Jan Bergstorm tarafından yazıldı.[8] Bergstorm’a göre Kambriyen geçişi bir evrimden ziyade devrimdi. Bergstrom ileri yaşam formlarının adeta ayaklanması olarak zikrettiği olgu için şunları demektedir: ”Görünüşe göre bu canlıların evrimi ani ve yaygın bir fenomendir. Çin’deki Kambriyen fosillerinin diğer Kambriyen fosillerinden farkı yumuşak yapıların çok daha iyi korunmasıydı. Ayrıca varsayılan büyük yaşlarına rağmen bu fosil türlerinin çoğu hala hayatta olan hayvan gruplarına aittir. Şunu da eklemek gereklidir, bu canlılar evrimcilerin iddia ettiği gibi diğer canlıların küçük minnacık ataları filan değildir. Okyanus tabanında  60 cm yüksekliğinde bir canlı bulunduğu, bir diğer canlının, çok sayıda bölmelere ayrılmış ortak merkezli hava hücreleri içeren büyük bir diske sahip olduğu ve bulunan 60cm  uzunluğundaki en büyük hayvanın da kalın, segmentli kollara sahip olduğu gösterildi. Ayrıca bir kaç farklı çeşit Trilobit bulunmuştur. Günümüzde artık soylarının tükendiğine inanılan bu canlılar bütün özellikleri ile günümüz canlıları kadar komplekstiler.


Kambriyen döneminde evrimsel zaman ölçeğine göre oldukça kısa bir sürede ataları olmaksızın birden bire ortaya çıkan canlıların vücut planlarına dair güzel bir görsel
Daha fazla keşif daha fazla akıllı zeka göstermiştir ve karşıt görüşteki materyalistleri sıkıştırmıştır. İsveçli bir paleontolog olan Stefan Bengson durumu şöyle özetlemiştir.:
Eğer yaşam tarihinde insanın yaratılış efsanelerine benzeyen bir olay varsa oda , çok hücreli organizmaların, evrim ve ekolojide baskın oyuncular gibi idareyi ellerinde tuttukları sırada deniz yaşamında meydana gelen ani çeşitliliktir. Bu olay, Darwin’i şaşırtarak ve utandırarak , bizlerin gözlerini kamaştırmakta ve ökaryotik hücrelerin kökenleri  ya da kendi kendini kopyalamanın icadı ile eşdeğerde bir önemli biyolojik devrim olarak karşımıza çıkmaktadır. Hayvan filumları bugün kü torunlarının niteliklerinin pek çoğunu taşır halde, Kambriyen öncesi sisler arasından ortaya çıkmışlardır.[9]
Darwin muhtemelen mezarından kalksaydı teorinin aslında kafadan çöktüğü gibi bir sonuçla karşılaşır ölümümden sonra çok da bir şey değişmemiş derdi. Ama takipçileri de yine aynı Darwin gibi utanmakta ve şaşırmaktadır. Ayrıca İsveçli paleontolog yaratılışa efsane demektedir. Aslında gerçek mit, yani hikaye, kökenimizi bir yaratıcı olmadan açıklamaya çalışan materyalist görüştür. Evrimci hikayelerin hemen hepsi çocuksu evrim masalları içerir. Şu şöyleyken böyle oldu sonrada böyleyken böyle şey oldu evrim oldu hikayeleri hep işte öylesine hikayelerdir çünkü bir önceki yazımızda gösterdiğim gibi evrimin en önemli ve gerçek tek mekanizması mutasyonlardır. Bu mutasyonlar ise tesadüfen oluşurlar. Yani şaka değil bu adamlar her şeyi tesadüflere bağlamaktadırlar. O yüzden diyorum bir evrimsel yazı gördüğünüzde hikayeler kısmına çok takılmayın çünkü o hikayelerin bir anlamı yok. Önerilen mekanizma tesadüfi mutasyonlardır. Tabi burda şunu da tekrar dile getirmek önemlidir. Bilim adamlarının ortaya bir kuram atması ve üzerinde çalışıp bilgi çıkarması çok naif çabalardır ve biz onların hepsine minnettarız ancak atılan kurama aykırı düşen gerçekleri materyalizm inanlısı gibi yılmaz bir şekilde savunup bize materyalizm satma kısmına gelince şunu söylüyoruz. ”İnancına saygılıyız ancak lütfen bulguları çıplak bir şekilde ver. İnancına uymayan gerçekler ile karşılaştığında dürüstçe söyle ve lütfen alternatif görüşleri de öğrencilerine anlat” bence oldukça masum şeyler istiyoruz. Bunu burda keselim ve yaşam tarihinin en ihtişamlı dönemlerinden biri olan Kambriyen dönemine devam edelim.
Cambridge üniversitesinde paleontolog ve Kambriyen fosilleri üzerine kapsamlı çalışmaları bulunan Simon Conway Morris bakın şunları söylüyor.:
Birkaç prensip yaygındır fakat her zaman ve her yerde kabul edilmezler; yaklaşık 35 metazoa filumu için uygun bir filojenez yoktur…. Ayrı filumlar olarak tanımlanan morfolojik boşluklar, bozulmadan kalırlar. Bizler, bugün nesli tükenmiş olan ara seviye formlarından ve her biri kendi beden şekline sahip, bizlerin de bugün farklı filumlar olarak gördüğü çok hücreli hayvanların çeşitliliğinden sorumlu olan evrimsel süreçten habersiz kaldık… Kambriyen Patlaması gerçek bir evrim olayıdır fakat bu olayın kökeni belirsizdir. En azından 20 hipotez ortaya atılmıştır;  çeşitliliği, oksijen seviyesine, avlamaya, hayvansal ortama ve okyanus kimyasına  bağlama tartışmalarının hepsi büyük destek toplasa da durum şudur; Metazoa’nın çıkışı, yaşam tarihinde göze çarpan bir sır olarak kaldı.[10]
Simon Conway Morris’de diğerleri gibi bugün nesli tükenmiş olduğu varsayılan kuramsal ara geçişler hakkında bilgisiz olduğumuz gerçeğini kabul etmiştir. Şöyle bir düşünün 3 milyardan yaşlı kayalarda stromatolit fosillerini bulabiliyoruz. Siyano bakteri gibi canlıların ürettikleri biyofilmlerin[11]bir araya gelip oluşturdukları tortulara verilen isim stromatolittir ve 3 milyar yıldan büyük kayalarda bunların fosilleri bulunmuştur. Ardından Ediacara canlılarını ve Kambriyen canlılarını tam gelişmiş formlar olarak buluyoruz. Sonrasında birileri diyor ki hayır bunların da ataları olmalı, peki nerede bu kuramsal atalar dediğimizde bulunamadığı cevabını alıyoruz ve ardından bahaneler başlıyor. Çok mantıklı bir argüman gibi durmamakta açıkçası.
Philip Signor ve Jere Lipps isimli paleontologlar tarafından kaleme alınmış ” Çok Hücrelilerin Kökeni ve İlk Yayılışı” adlı 1.bölümünde ”Kambriyen Patlaması” hakkındaki tüm görüşler ve bu konunun beraberindeki gizemler ile ilgili oldukça etraflı bir tartışma yapılmıştır.[12]
Şöyle başlamaktadırlar:
Çok hücrelilerin kökeni ve erken evrimleşmesini kapsayan tarihsel olaylardaki karmaşıklık, hemen göze çarpan bir özelliktir ve bu olaylar yaşam tarihindeki en çözümlenmemiş yaşam-tarihsel fenomenlerdir. onsekiz ve ondokuzuncu yüzyıllarda paleontoloji bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıktığından beri, bu, en çok kafa karıştıran tek konu olmuştur. Pek çok ünlü paleontolog ve pek çok çağdaş lider, yaşam tarihinin bu önemli aralığındaki olayların açıklanması konusunda hipotez ve senaryolar ortaya koymuşlardır. Bugüne kadar bu fikirlerin hiçbiri yaygın olarak kabul edilmemiştir.[13]
Şu şekilde devam etmektedirler:
Farklı metazoa iskelet fosillerinin aniden ortaya çıkışı, fanerezoik’in de (Fanerezoik devri, Kambriyen’den günümüze kadar geçen zaman içerisindeki bütün fosil kayıtlarını içerir.) başlangıcını haber vermiştir.İskelet oluşturma yeteneğinin kademeli olarak ya da uzun zaman periyodu sonucu kazanıldığı konusunda elimizde pek kanıt yoktur… Fosil kaydında, aniden büyük bir iskelet biçimliliği ve başlıca deniz omurgasızlarının büyük çoğunluğu ortaya çıkmıştır… Hayvanların ekolojik çeşitliliği de aynı derecede etkileyicidir. Sığdan, derin deniz diplerine ve açık denizlere kadar olan bölgesel canlılarca işgal edilmiş büyük bir habitat çeşitliliği mevcuttur.[14]
Olgu gayet açık ve anlaşılır, Kambriyen döneminde bilinen hayvan gruplarının neredeyse tamamı filum seviyesinde ortaya çıkmıştır. Öncülleri olan tek hücrelileri ile onları bu karmaşık omurgasızlara bağlayan herhangi bir ara geçiş formu mevcut değildir. Hadise oldukça kritiktir ve bir anda türlerin ortaya çıktığı gibi bir düşünce uyandırmaktadır buda bilimsel keşiflerle uyumludur. Darwin’in basitten karmaşığa giden sözde hayat ağacı daha baştan ters çevrilmiştir. Bulguların modern evrimsel kuramlar ile açıklanamadığı aşikardır.
Ayrıca burda açıklama demekle bir kez daha ne kastedildiğini de açıklayalım. Klasik evrim düşüncesi Darwin ile başlamamıştır. Bu çok daha eski dönemlerde müslüman bilimadamları[15]tarafından da tartışılmış sonra müslümanların bilimde gerilemesiyle batılı bilim adamlarının araştırma konusunda bunları geçtiği gözlemlenmiştir. Lamarck yada Darwin çok kısıtlı bazı tür içi değişimler gözlemlemiş ve canlılığın kökeni ve değişiminin doğal açıklamalarını yapma gayretine girişmişlerdir. Yani daha fikir olarak ilk safhalarda marjinal bilimsel keşiflerden ziyade felsefe ile bu çalışmalar başlamıştır. Özellikle kiliseye duyulan büyük nefretin batı da ayrı bir din gibi naturalist bir felsefeye yol açtığı bir tahmin değil bilimsel bir bilgidir. Evrim düşüncesi de o dönemin hemen kabul ettiği bir önermedir.
Daha sonraki yıllarda kurama uygun açıklamalar yapılmaya çalışılmış ve bu durum günümüze kadar da böyle gelmiştir. Yani bu fikirler yada bunları destekleyen felsefe bir marjinal keşifle gelmemiş ancak kuram ve  ön kabullerle başlamış ve öyle devam etmektedir. Her duruma mutlaka bilimsel bir açıklama yapmaya çalışmak bir keşiften ziyade felsefelerini korumak ve tabi ki üniversitelerden araştırma fonlarının devamını alabilmek içindir. Olayın felsefi boyutunu sık sık açıklamak oldukça elzemdir yoksa iş sonunda ”Bu kadar bilim adamı yanlış bir şeyimi savunuyor” boyutuna gitmektedir. Serinin ilk iki yazısında aslında bu felsefi kökeni hem alıntılar hem de örnekler ile okuyucuya ikna edici bir şekilde açıkladığımı düşünüyorum ancak yinede hatırlatmak önemli. Ayrıca bu kadar bilim yanlışımı kabul ediyor çıkarsaması da düpedüz yanlış bir önerme. Her sesini çıkarmayan bilim adamı otomatik olarak materyalist gibi kabul ediliyor, halbuki böyle bir durum yok. Söz gelimi son günlerde rastladığım Dr. Kasım Takım,[16]Harran Üniversitesinde görevli olan Dr. Takım açık yüreklilikle düşüncelerini ve bilimsel keşiflerini sunmaktadır. Eğer Dr. Takım kendisini bu şekilde göstermeseydi muhtemelen biz onu koyu materyalist topluluğun içinde kabul edecektik. Bu şekilde dünyanın her yerinde binlerce bilim adamı mevcuttur.
Gelelim materyalistlerin sözde açıklamalarına, arkadaşlar siz belli ünvanlar ve makamlar isteyecekseniz, araştırma fonları kulanacaksınız, seminerler için uçak biletleri aldıracaksınız vs. gibi bir ton masraf yaptıracaksınız bağlı olduğunuz kurumlara ve ortaya Pseudo Science yani sözde bilim bile olamayacak bilgiler bile sunmayacaksınız öyle mi ? Bu tabiki mümkün değil. O yüzden elbette ki materyalistlerin kendince verilmiş cevapları var ancak bu cevapların yetkinliği ve mantığımıza nasıl hitap ettiği önemlidir.
Bir sonraki yazıda evrimcilerin Kambriyen patlaması ile ilgili açıklamalarının bazılarını size göstereceğim. Böylelikle onların açıladık, açıklama yaptık tarzındaki söylevlerinin ne ifade ettiğini daha iyi anlamış olacaksınız.
Tüm serinin yazılmasında olduğu gibi bu yazının yazılmasında da çok değerli bilim adamlarının eserlerinden faydalandım. Ancak çoğunlukla profesör Duane Gish’in ”Evrim Fosiller Hala Hayır Diyor” kitabından faydalandığımı belirtmeliyim.


[1] Çok hücreliler ailesinden vücudunun iki tarafından kabuklar bulunan bir canlı. Kolsu ayaklılar
[2] https://science.sciencemag.org/content/128/3314/7 Erişim tarihi: 22/12/2019
[3] S.J Gould, Natural History 93(2): 14-23(1984); J.S Levington, Scientific American 267:86 (1992); J.W Valentine, Paleobiology 16(1): 94 (1990)
[4] Richard Dawkins, The Blind Watchmaker (New York: W.W Norton, 1987), s.229.
[5] Douglas Futuyma, Evolutionary Biology, 2. basım(Sunderland, Massachusetts: Sinauer Associates, inc., 1986)S.325.
[6] J.W. Valentine, Evolution of Complex Animals, ”What Darwin Began” içerisinde. ed. Laurie Godfrey (Boston: Allyn and Bacon, 1985), s.263.
[7] a.g.e, s.267.
[8] Jan Bergstorm, ”Spectacular Fossils Record Early Riot of Creation” New York Times 23 nisan 1991 Tüm makaleyi okumak için  https://www.nytimes.com/1991/04/23/science/spectacular-fossils-record-early-riot-of-creation.html  Erişim tarihi: 22/12/2019
[9] Stefan Bengston, Nature 345:765 (1990)
[10] Simon Conway Morris, Nature 361:219-225 (1993)
[11] https://turkiyeklinikleri.com/article/tr-biyofilm-nedir-83796.html Erişim tarihi: 23/12/2019
[12] Phillip Signor, Jere Lipss, Origin and Early Evolution of Metazoa, New York: Plenum Press, 1992, S.3-23
[13] a.g.e, s, 3,4
[14] a.g.e, s.7,8
[15] https://www.bilgiworld.com/evrimci-musluman-ilim-adamlari/ Erişim tarihi 23/12/2019
[16] https://www.youtube.com/watch?v=DJve4fL7VHY Erişim Tarihi: 23/12/2019

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vücutlarımız Nasil Çalisir- Tesadüf Degil 5

  Yazarımız Prof. Howard Glick Önceki yazılarda hücrenin işleyişi ile alakalı insanin aklinin alamayacagi harikulade …

2 yorum

  1. Bu yazınızda geçen canlıların illüstrasyonlarına ek, birebir fosilleri de mevcutmu ?

  2. Merhaba Adsız Arkadaş,

    Sonraki yorumlarınıza imza bırakırsanız sevinirim. Zorunda olmasanız da daha güzel olur du bence.

    Sorunuzun cevabına gelince, Kambriyen canlıların pek çoğunun fosilleri bulunmuştur. Mesela Kambriyen döneminin en etkili canlılarından biri olarak görülen Trilobitler in bazı fosilleri için şu adresi ziyaret edebilirsin.

    http://www.fossilmuseum.net/trilobites/Redlichiida/bondonella-szduyi/bondonella-szduyi.htm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir