Sürüngenlerin Kökeni
Aşama aşama, yavaş yavaş günümüze kadar geleceğim. İnternette türkçe aramalarda ciddi anlamda bir bilgi kirliliği bulunmakta. Bu bilgi kirliliğine ve zavallı tesadüf edebiyatına karşı mutlak surette değerli bilim adamlarının fikirleri ilgili insanlarla buluşmalı, insanlar dogma yerine gerçek ile karşılaşmalı. Yaşamınız tesadüfen oluşmadı ve tesadüfler sizlere organlarınızı kazandırmadı. Bazı evrimci siteler ”Tesadüf” kelimesinin edebi saçmalığının farkındalar ancak teorilerine duydukları imanın sarsılmasını da istememektedirler. Bu sebepten bunlar evrimin en önemli ve değişim mekanizması olan mutasyonların şekil olarak tesadüfen oluştuğunu yoksa her şeyin doğa kanunlarına göre hareket ettiğini söylemektedirler. Üstelik bunu ingilizce ismi ” Random Mutation” olmasına rağmen yani Tesadüfi Mutasyon olmasına rağmen söylemektedir. Bu geldikleri zavallı konumun onları getirdiği zavallı karikatür düzeyindeki açıklamanın seviyesine inecek olsam yolda yürürken kafasına bir çamaşır düşen bir kişinin şöyle açıklama yaptığını iddia ederdim:
”Bir çamaşır parçası bir şekilde havaya rüzgarlar ve diğer itici kuvvetler ile uçmuş ancak yer çekiminin etkisi ile üzerime düşmüştür. Eğer yer çekimini dengeleyen atmosferin üst tabakalarını hedefleyen bir kuvvet ters baskı uygulasaydı belki de üzerime düşmezdi”
Bilinçli olmayan, kazara olan, plan gütmeyen= Tesadüf… Hiç lafı sağa sola çekmeyin bal gibi tesadüfi masallara inanıyorsunuz.Neyse hadi gelin sürüngenlerin kökenine inelim. Yine bol miktarda evrimci hikaye sizleri bekliyor.
Sürüngenlerin kökeni konusunda da, amfibyumlarda bulunan aynı durumla karşılaşıyoruz:
Tahmin edilen evrimsel bağlantıları sağlayan ve temel biçimleri yönlendiren evrimsel yolları açığa çıkaran hiçbir geçiş formu olmaksızın, temel türlerin aniden ortaya çıkışı. Sürüngenler, Reptilia sınıfı içerisinde; sürüngenler, kuşlar ve memeliler ile birlikte Amniota[1]grubunda yer alırlar. Bu amniyonlular, amfibyumlardan farklı olarak, yumurtalarını su ve nemli ortamlardan uzakta bırakabilirler. Çünkü onların yumurtaları, embriyon etrafında zarla donatılmıştır. Amniotik bir sürüngen yumurtası, bir amfibyum yumurtasından çok daha karmaşıktır. Sürüngen yumurtaları, embriyonun gelişimi için, içinde bir kese bulunduran amniyon adlı bir zar içerirler. Alantoyis (Allantois), artık ürünlerin toplandığı bir depo görevi görür ve içinde gelişmekte olan embriyona yiyecek sağlayan bir yumurta sarısı kesesi vardır. Yumurta, içeriğini koruyacak derecede güçlü bir kabukla tümüyle sarılmıştır. Fakat aynı zamanda, bu kabuk, oksijenin içeri alınıp, karbondioksitin dışarı salınması gibi çevresel gaz değişimlerine olanak sağlayacak derecede gözenekli bir yapıya sahiptir.
Evrimciler, bu tümüyle karmaşık sistemin, bir şekilde, adım adım, amfibyumun genetik sisteminde gerçekleşen bir dizi tesadüf ve yönü belli olmayan değişimler ile evrimleştiğini hayal etmiş olmalılar. Bu değişimlerle birlikte, ilkel sürüngenin üretim sisteminde gerekli olan değişimler de meydana gelmeli, yine atasal amfibyumun genetik sisteminde tamamen tesadüflere dayalı değişimler sonucu üretilmiş olmalıdır. Dönüşüm süresince, her ara seviye, kendisinden önceki seviyenin yerini alabilmesi için, kendini önceki seviyeden üstün kılan yararlar sağlamalı ve tümüyle işlevsel olmalıdır. Amniotik boşluk ve amniyon gibi hayati yapıların birçoğu, sürüngendeki bir hiçten üretilmiş olmalıdır. Çünkü amfibyumlarda, sürüngenlerin türeyebileceği herhangi bir benzer (homolog) yapı bulunmamaktadır. Yüksek olasılıkla, hiçbir evrimci, amniotik yumurtanın evrimsel kökenini sağlayan evrimsel yolları ve ara seviyeleri hayal etmeye bile kalkışmaz.
Evrimciler, belirli amfibyum ve sürüngenlerde, sürüngen ile amfibyum arası bir bağ oluşturan birçok karakteristiğin var olduğuna inanırlar.
Örneğin öncki yazılarımdada birçok alıntının yapıldığı Colbert ve Morales şöyle der:
Seymouria’da gözlemlenen amfibyum ve sürüngen karakteristiği karışımı, omurgalıların evrimi sırasında iki sınıf arasında gerçekleşmiş olan kademeli dönüşümün göstergesidir.[2]
Çok iyi korunmuş bir Seymouria fosili bu canlı amfibyum-sürüngen karışımı bir karakteristikten çok tam anlamıyla bir sürüngendir. Fosil konuya yabancı olanları bile ikna edecek bir bütünlüğe sahip. Kaynak: https://www.newdinosaurs.com/609_seymouria_rhabwar-troll/ Erişim tarihi 01/01/2020
Seymouria’yı, sürüngen–amfibyum arası bir olası ara seviye gibi göstermeye yönelik herhangi bir girişim, derhal ciddi çelişkilerle karşı karşıya kalmaktadır. Bilinen en eski sürüngenler oldukları iddia edilen canlılar, Hylonomus ve Paleothyris, sırasıyla, Alt Pennsilvaniyen (evrimsel zaman ölçeğine göre günümüzden yaklaşık 315- 330 milyon yıl önce) ve Orta Pennsilvaniyen (yaklaşık 310-315 milyon yıl önce) kayaları arasında bulunmuşlardır. Alt Permiyen kayaları arasında bulunan Seymouria fosillerinin yaşı 280 milyon yıl olarak belirlenmiştir. Bunun anlamı, bu fosillerin, sürüngenlerin atası olabilmek için en az 25-30 milyon yıl daha genç olmalarıydı. Üstelik, Seymouria’yı sürüngenlerle bağdaştırma girişimlerinde başka ciddi problemler de vardır.
Romer, şu soruyu sormaktadır:
“Seymouria, yumurtalarını kurbağalar gibi suya mı bıraktı yoksa amniyonlular gibi yumurtalarını kabukla kaplayıp karaya mı bıraktı?” [3]
Romer, bu sorunun cevabının, Seymouriamorpha takımının içindeki çok sayılı canlıların incelenmesiyle bulunabileceğini söyleyerek, Kotlassia ile ilgili olarak konuşmasını şöyle sürdürür:
….yassı kafataslarıyla, iskeletleri nispeten zayıf, tipik amfibyumlarınkine benzeyen, kalıcı su yerleşiminin varlığına doğru, bir dizi ters yöndeki değişimler olarak kendini gösterir. Yine, Moravya’nın erken Permiyen döneminde keşfedilen Discosauriscus’un solungaç taşıyan larvalarının, rhachitome’lerden “branchiosaur” larvalarına benzer ve seymouriamorph’ların üretken özelliklerinin, kesinlikle amfibyum olduklarını gösterir.[4]
Diadectes’lerin amfibyumlar ile sürüngenleri ayıran çizgiye çok yakın canlılar olduklarından sıklıkla bahsedilmektedir. Oysa, bu canlı, aynı zamanda, bu çizgide var olma olasılığı çok düşük bir canlıdır. Diadectes’in evrimsel zaman ölçeğine göre, sürüngenlerin atası olabilmesi için yaklaşık 30 milyon yıl daha önce yaşamış olması gerekirdi. Üstelik bu canlı, burundan kuyruk birleşimine kadar yaklaşık on cm uzunluğundaki “ilkel” sürüngenlerin aksine, üç metre uzunluğunda, büyük, hantal bir hayvandı. Seymouria ve Diadectes’in birçok karakteristiğinin, Hylonomus ve Paleothyris ve diğer “ilk” sürüngenlerdeki benzerlikleri açığa çıkardığı söylenmesine rağmen, amfibyumlar ve sürüngenler arasında, hiçbir bağlantısı olmayan bir boşluk vardır.
Çok iyi korunmuş bir Diadectes fosili. Kaynak : https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Diadectes_phaseolinus.jpg Erişim tarihi :01/01/2020
Sürüngenleri, atasal amfibyumlar olarak isimlendirilen canlılara bağlayan hiçbir geçiş formu yoktur ve sürüngenlerin, başlangıçta da sürüngen olduklarını ortaya çıkartan birkaç örnek aşağıda verilmiştir. Omurgalı Paleontoloji ve Evrim adlı kitabında Carroll ( Bir önceki sayfadaki son dip notum Carrol’ın kitabından olduğu için sonraki alıntıları dipnotlara eklemek yerine direk cümlenin sonuna sayfa numarasını ekledim) şöyle der:
Bilinen en erken amniyonluların, bu grubun üyeleri oldukları, hemen fark edilebilir. Çünkü, iskeletleri, günümüzde yaşayan gelişmemiş kertenkelelerinkine çok benzemektedir (s. 193).
İlk amniyonlulardaki en önemli damak özelliği, pterygoid’deki çapraz kenar varlığıdır…. Günümüz kertenkelelerinde, pterygoid’in çapraz kenarları, çene kapama kaslarının en büyüklerinden biri olan pterygoideus’un kökenini oluşturmaktadır…. İlkel herhangi bir amfibyumda, geniş pterigoideus kasının varlığı konusunda pek kanıt yoktur (s. 194).
İlk amniyonluların kafatasının genel yapısı, bugünkü kertenkelelerinkine benzemektedir (s. 195).
İlk amniyonluların postcranial iskeletleri, günümüz gelişmemiş sürüngen Spenodon’unkine benzemektedir (s. 195).
İlk “labyrinthodont” amfibyumlarının aksine, ilk amniyonlular, nispeten küçük kafatasları ve küçük beden ölçüleriyle, günümüzdeki gelişmemiş kertenkelelere benzemektedirler. İlk amniyonluların diş yapıları ve çene kas yapılarındaki olası düzen, neredeyse sadece böcekler ve diğer küçük eklem bacaklılarla beslenen kertenkelelerinkine benzemektedir (s. 198).
Protorothyrid’lerin iskelet anatomileri, [Hylonomus ve Paleothyris, Protorothyridae familyasında yer alır]Alt Pennsilvaniyen’den başlayıp, Alt Permiyen dönemine kadar nispeten değişmeden kalır. Bu zaman sürecinde, fosil kaydında, bir dizi başka amniyonlu grup ortaya çıkar. Bu grupların her biri, proterothyrid modelinden bağımsız olarak evrimleşmiş olabilir. Hiç birisi bir diğeriyle yakın bir ilişki göstermemektedir (s. 201).
Tüm Paleozoik amfibyumlarından yeterince bağımsız oldukları için, ilk amniyonluların esas ataları belirlenememiştir (s. 198).
Son durum, şüphesiz, amfibyumlar ve sürüngenler arası geçiş formlarının var olmadığını aktarmaktadır. Eğer bulunmuş olsalardı, sürüngenlerin hangi amfibyumdan geldiği ile ilgili belirsizlik de olmayacaktı. Yukarıda da açıklandığı gibi, geçiş formlarına ne zaman ihtiyaç hasıl olsa bulunamamıştır. Birbirinden çok farklı bu sürüngen grupları arasında, uçan sürüngenler, deniz sürüngenleri, süzülen sürüngenler, yılanlar ve kaplumbağaları sayabiliriz. Uçan Sürüngenler Uçan ve uçamayan sürüngenler arasında etkileyici farklar vardır.
Bir sonraki yazımda Uçan sürüngenler, deniz sürüngenleri ve diğer sürüngenleri toparlayacağım Allah izin verirse.
Bu yazının yazılmasında büyük ölçüde Prof. Duane Gish’in ” Evrim Fosiller Hala Hayır Diyor” isimli kitabından faydalandım.
[1] Sözde Amfibyumlardan türemiş canlı grubu. En büyük farklarından biri amfibyumlar gibi yumurtalarını sulu alanlara bırakmak yerine zarla çevrili bir yumurta olarak bırakmalarıdır. Ayrıca bazı amniyotikler embriyoyu vücudun içerisinde büyütmektedirler.
[2] Colbert ve Morales, Evolution of the Vertebrates, s. 102.
[3] Romer, Vertebrate Paleontology, s. 95.
[4] Carroll, Vertebrate Paleontology and Evolution, s. 336.