Henüz bağışıklık yazımızı bitirmişken bir kez daha ancak bu kez daha yakından olmak üzere virüslere ve Korona virüse göz atmanın zamanı geldi.
Virüsler kökenleri hakkında en az şey konuşulabilen canlılardan bir tanesidir. Fosil bırakamadıkları ve sürekli surette yatay gen transferleri gerçekleştirdikleri için gen dizilim analizleri (DNA-RNA Sekans Analizleri) ile doğru sonuçlar vermez ve ancak yaklaşık olarak bir miktar fikir teali edilebilir. En çok kabul gören düşüncelerden bir tanesi virüslerin bakterilerden çok sonra yeryüzünde göründüklerini düşünmektedir. Çoğu biyoloğa göre canlı statüsüne yerleştirilemeyen virüsler yeryüzünde en çok bulunan biyolojik yaşam formudur.
Virüsler kendilerine has bir kopyalama sistemine sahip değillerdir yani çoğalmak için insan, hayvan yada bitki hücreleri gerekmektedir. Bu sinsi asalaklar bakterileri bile enfekte edip çoğalmak için kullanabilirler. İlk kez 1930’lu yıllarda ileri düzey mikroskoplar ile tesbit edilebilmişlerdir. Virüsler konakları ile oldukça sıkı bir uyum gerçekleştirmişlerdir. Söz gelimi maymunlar için çok zorlanılmadan atlatılan SIV virüsü insanlara sıçraması ile HIV olmuş ve bugüne kadar 60 milyon civarı insanın ölümüne neden olmuştur. Hala kesin olarak bir tedavisi bulunmayan HIV ile enfekte kişi sayısının yaklaşık 50 milyon kişi olduğu değerlendirilmektedir.
Virüsler ile alakalı belki sayfalarca yazı yazılabilir ancak genel bir giriş bilgisi gayet yeterlidir isteyen kişiler buradan daha detaylı bilgiye ulaşabilirler.
Gelelim yeni tip Korona Virüse, Korona virüsler aslında insanlık için yeni virüsler değildir ancak aramızdaki tipi oldukça yenidir, yani bilimsel ismiyle SARS-Cov2 yeni bir korona virüs tipidir. Bu Korona topluluğunun içerisinde HumanCoronaVirüs gibi basit soğuk algınlığına yol açan virüsler olduğu gibi MERS-COV gibi %35’lere varan öldürücük oranlarına sahip bireylerde gelişmiştir. Şu an aramızda yer alan Co-Vid 19 isimli Korona virüs ise 2002 yılında ortaya çıkan büyük abisi SARS’ın devamı niteliğinde bir virüstür. Sekans analizleri Co-Vid 19’un %81 oranında büyük abisi SARS’a benzediğini göstermektedir. SARS-Cov2 yada popüler deyimle Co-Vid 19 esasen akciğer hücrelerimize uyumludur ve en kolay akciğeri enfekte etmektedir. Zaten alt solunum yollarına inemediği müddetçe mevsimsel gripten çok da farklı semptomlar verdiği söylenemez. Peki bu derece yoğun bir şekilde önlem alınmasının nedeni nedir ? Bildiğiniz ve hepinizin etkilendiği üzere dünya ekonomileri kilitlendi, milyonlarca insan işsiz kaldı, sivil havacılık uçuşları neredeyse tamamen iptal oldu neden ? Yeni tip Korona virüs bu kadar ölümcül mü ?
Yanıt hayır, ancak yeni tip korona virüs oldukça bulaşıcı bir hastalık. Mevsimsel gribe yol açan influenza virüsünün ne kadar bulaşıcı olduğunu gayet iyi bilinmektedir. İşte bu yeni tip korona virüs mevsimsel gripten 4 kat daha bulaşıcı ve yaklaşık olarak 10 kat daha öldürücüdür. İşte bu sebepten ötürü ekonomiler kendilerini kilitleyip salgını kontrol altına almaya çalışmaktadırlar.
Peki bir pandemi (Küresel Salgın) nasıl durduralabilir ve Korona virüs salgını ne zaman bitecek. İşte bu noktada tahminler sislerin içerisinde kalmaktadır. Ancak yinede bazı hesaplamalar yapılabilir ki pek çok uzman hali hazırda bunu yapmaktadır. İlk olarak bir pandeminin bitmesi için toplumun büyük çoğunluğunun yani yaklaşık %60’nın bağışıklık kazanması gerekmektedir, ama hasta olarak ama aşılanarak. Bağışıklık sisteminin müthiş yaratılışını anlattığım yazılarda vücudun bir hastalığa karşı nasıl bağışıklık geliştirdiğini yazmıştım.
Eğer yeterince insan bağışıklık kazanırsa virüs bulaşacak kimseyi bulamaz böylelikle salgın kendiliğinden sona erer. Bazı popüler araştırmacılar gördüğümüz tespit edilen vaka sayılarının aslında en fazla 20 de 1’i gösterdiğini iddia etmektedir. Eğer öyleyse dünya üzerinde yaklaşık 40 milyon insan virüsle bir şekilde bağlantı kurmuş demektir ama bu rakam yinede az. Worldmeter isimli sitenin verdiği verilere bakıldığında farklı bir şey dikkat çekmektedir. Sıcaklığın yüksek olduğu ülkelerde vaka ve ölüm sayılarının kışı yaşayan ülkelere göre ciddi manada az olduğu görülmektedir. Bu tesadüf değil, Korona virüs gibi zarflı virüslerin ultraviyole ışınlara karşı bir miktar yüksek hassasiyeti mevcuttur, bu ışımalar salgını yok etmese de virüsün yapısını bir miktar bozmakta ve bulaştırıcılığını düşürmektedir. Salıgınların dip eğrilerinin oluşması için en gerekli şeyde budur zaten.
Yukarıdaki bilgilerin ışığında son kelamda salgının yüksek ihtimalle Türkiye özelinde Nisan ayının ikinci yarısından itibaren düşüşe geçeceği ve haziran ayında ciddi bir rahatlama yaşayacağımız çıkarımı oldukça mantıklı ve bilimsel bir çıkarım olabilir. Ardından hızlandırılmış aşı çalışmaları vesilesiyle risk gruplarına ekim kasım ayı gibi aşılama çalışmaları yapılabilir ve salgın ülkemiz özelinde bitirebilir. Tabi ki bu bir pandemi olduğu için dünyanın geri kalanının refleksleri ve başarısı da oldukça önemli olacaktır ancak tüm dünyada pandeminin bitmesi ile ilgili çok farklı parametreler geçerli olacağı için spekülasyonu burada kesmeliyiz. Ayrıca aşı çalışmaları, virüsün mutasyon hızı vb. faktörler toplumumuzun bağışıklığının kalıcı olup olmayacağını belirleyecektir. Çünkü virüsler yaratılışları itibariyle oldukça yüksek mutasyon hızına sahiptir ve bu durum aşı çalışmalarına zarar vermektedir.
Ayrıca önemli medikal etkiler ancak mütevazi mutasyonlar yazımda da gösterdiğim gibi mutasyonlar genelde uyum kaybettirici özelliklere sahip olduğu için Korona virüsün potansiyel mutasyonlarından korkmak için pek de mantıklı bir gerekçe mevcut değildir.
Uzaya araçlar gönderen, nükleer silahlar yapan, yeryüzünün her nimetini elde edebilmek için olmadık araçlar inşaa edip kibre boğulan insan oğlu oldukça aşina olduğumuz bir virüs ailesi olan Korona ailesinin yeni ferdi nedeniyle medeniyetini, inşaa ettiği görkemli caddeleri ve zenginliğini terkedip evlere sığındı ve internette en çok yapılan aramalardan biri ”Korona Virüs Salgını Ne Zaman Bitecek” cümlesi oldu.