Hücredeki Enerji Üretim Mekanizması Yüce Allah’ı Nasıl Göstermektedir

Hayatımız için kaçınılmaz olan şeylerin başında ne gelir ? Hareketlerimiz, konuşmamız, nefes almamız, yürümemiz vs. Tabiki enerji gerekir. Nasıl ki arabalarımızı ilerletmek ve ulaşım sağlayabilmek akaryakıt kullanıyoruz ve bu akaryakıtı aracımızın motor, akü, şanzıman ve egzoz gibi bölgeleri vasıtasıyla enerjiye çeviriyorsak aynı şekilde vücudumuz için de böyle bir mekanizma mevcuttur. Tabiki çok daha kompleks bir şekilde. Peki bu nasıl gerçekleşiyor.

 

Hücrelerimizin  (Ökaryot hücreler) içinde bulunan mitokondriler solunum vasıtasıyla sağladıkları enerjiyi ATP paketlerine çevirerek tüm hücrenin ve dolayısıyla vücudun kullanımına sunmaktadır. Burda bir kıyaslama yaparak aslında gerçekleşen işlemin ne denli kompleks olduğuna bir göz atalım. https://tr.wikipedia.org/wiki/Adenozin_trifosfat   Bu adresten işlemin ne kadar kompleks olduğunu rahatça görebilirsiniz.

 

Aslında kıyaslamak doğru değildir ancak daha rahat anlaşılabilmesi için ATP enerji sentezine göre oldukça basit bir mantıkta kalan motorlu araçları, otomobil gibi örnek vermek istiyorum.

 

Motorlarda güç üretimi önce yakıtın içindeki kimyasal enerjinin ısı enerjisine dönüşmesi, sonra da bu ısı enerjisinin pistonu harekete geçirmesiyle gerçekleşir. Bir dört zamanlı motorda bu işlem şu aşamaları izler:

  1. Yakıt ve hava karışımı pistonun dışarı hareketiyle dolar.
  2. Karışım pistonun içeri hareket etmesiyle sıkıştırılır.
  3. Sıkışmış karışım benzinli motorlardabir kıvılcım ile tutuşturulur, dizel motorlarda ise yüksek basınç ve sıcaklık altında kendiliğinden tutuşur ve yanma gerçekleşir. Yanma sonucu açığa çıkan enerji ile piston dışarı doğru itilir. Bu sayede krank şaftı döndürülür ve kinetik enerji elde edilmiş olur.
  4. Pistonun geri dönüşü sırasında egzozvalfı açıktır ve egzoz gazları pistondan atılır. Döngü böylece başlangıç konumuna gelir ve 1. aşamadan itibaren işlemler yinelenir.

 

Yukarıdaki liste wikipedia’nın 4 zamanlı motor başlığından alındı. Görebileceğiniz üzere 4 zamanlı bir motoru oldukça basit bir şekilde anlatan bu sayfa bile işin içerisinde bir organizasyon olduğunu açıkça göstermektedir. Motorlu araçlardan binlcerce kat daha kompleks ve karmaşık olan ATP enerji sentezi Yüce Allah’ın yarattıklarının üzerine gölgesinin düşmesidir.

 

Hücrede bu üstte saydıklarımızdan çok daha mükemmel ve gelişmiş bir sistem vardır. Kullanılacak enerjinin ilk kaynağı ki bu aynı zamanda asli enerji kaynağımızdır, Güneş’tir.

 

Bitkiler güneş ışınlarını karmaşık bir metodoloji ile kullanarak besin yaparlar. Daha doğrusu, güneş ışığının enerjisini, besinlerin içine depolarlar. Vücut ise bu bitkilerden ve bunlarla beslenen hayvanlardan aldığı besinleri çok küçük parçalara ayırır. Enerjinin hammaddesi olan bu küçük parçacıklar hücre tarafından yakalanır ve hücrenin “enerji fabrikası” olan mitokondriye getirilir. Mitokondri bu hammaddeleri en küçük moleküllerine kadar parçalayarak içlerinde saklı bulunan enerjiyi ortaya çıkarır. Dahası, bu enerjiyi hücrenin kullanabileceği bir yakıt cinsi olan ATP’ye çevirir. (Bu aşamada ham petrolün dizel ve benzin ayrıştırmasını sokuldğunu tahayyul edebilirsiniz.) İşte hücredeki bütün faaliyetler bu yakıtın sağladığı enerjiyle yürütülür. Anlatılanlar bütün olup bitenlerin çok kısa bir özetidir. Mitokondri denilen bu santrallerdeki enerji üretimi esnasında son derece karmaşık kimyasal işlemler meydana gelir. Bu kimyasal mucizeler, milimetrenin 100’de biri kadar olan hücrenin içinde, yani hayal gücünün alamayacağı küçüklükte bir yerde  gerçekleşmektedir.

 

 

Hücrede enerjinin üretilmesinde asli aktör oksijendir. Enerji üretiminin hemen her basamağında birçok farklı enzim, devreye girer. Bir basamakta görevini tamamlayan enzimler, bir sonraki basamakta yerlerini başkalarına devrederler. Böylece, onlarca ara işlem, bu işlemlerde devreye giren yüzlerce farklı enzim ve sayısız kimyasal reaksiyon sayesinde, besinlerde depolanan enerji hücrenin kullanabileceği bir forma dönüştürülür.

 

Bu haliyle, hücrenin içindeki “enerji santrali”nin, bir petrol rafinerisinden ya da bir hidroelektrik santralinden çok daha kompleks olduğunu söyleyebiliriz.

 

Bu durum, hücrenin diğer işlevleri gibi karşımıza son derece olağanüstü bir tablo çıkarmaktadır. İşte anlatılanların en önemli kısmı da budur, yani bizim en çok ilgilendiğimiz husus.  Çünkü bir petrol rafinerisi, petrolün ne olduğunu bilen, ham petrolü laboratuvar şartlarında analiz etmiş ve bu teknik bilgiler ışığında hareket eden mühendisler tarafından inşa edilir. Petrolün ne olduğunu bilmeyen insanların bir petrol rafinerisi inşa edebileceklerini düşünmek ise filmlerde bilesenaristlerin düşünmeyeceği bir komedi olabilir ancak. Katiyyen mümkün değildir.

 

Hücrenin enerji santrali olan mitokondiri, yaşamında bir kez bile dış dünya ile muhatap olmaz, tek bir bitki bile görmez. Buna karşın, bitkinin içindeki enerjiyi nasıl açığa çıkaracağını bilir ve bu karmaşık işi müthiş bir zeka ile yürütür.

 

Mitokondri bunları nereden öğrenmiştir?

 

İşin doğrusu, hiçbir hücre organeli biyolojik bir işlevi, sözcüğün gerçek anlamında “öğrenme” fırsatına sahip değildir. Çünkü hücrenin oluşumu sırasında, böyle bir işlevi yerine getirecek özelliklere sahip olmayıp, sonraki yaşam süreci içerisinde bunun üstesinden gelebilecek beceriyi elde etmek gibi bir imkanı yoktur. Yani bilim kurgu filmlerinde bile böyle bir senaryo saçma bulunur.  Bu tip olaylarda ön koşul bedende ilgili sistemin daha yaşamın başlangıcında tamamlanmış olarak hazır bulunmasıdır. Aksi durumda enerji üretiminde başrol oynayan “oksijen” hücreyi o anda tahrip eder. Şu durumda hücrenin, oluştuğu anda, aynı zamanda oksijene karşı kusursuz bir sistemle de donatılmış olması lazımdır. Ancak bu sayede kendisini yok edebilecek olan bu gazı alıp, onun sayesinde hayatının devamı için en önemli gereksinimini, yani enerjiyi üretecektir.

 

 

Mitokondrinin amacı, enerjiyi oksijen kullanarak üretmektir. Bunu da, üstte bahsettiğimiz gibi, birbiriyle sürekli etkileşim halinde  çalışan bir enzimler sistemi olmadan başarması mümkün değildir. Bu enzimler bir canlıda ya tümüyle vardır ya da yoktur. Bir sonraki nesile kalıtım yoluyla, yani DNA’da depolanmış bilgi yoluyla aktarılabilirler. Hiçbir canlı kendiliğinden, böyle yapısal bir düzenlemeyi öğrenemez. Bu sistem o kadar gelişmiş ve ayrıntılıdır ki, insan zekası bile bugün bütün imkanlarını kullanarak böyle bir sistemi kuramaz.

 

 

Bilgi sadece bilgiden gelir. Bilgi tesadüfen oluşamaz. Mitokondriler daha ilk varoldukları andan itibaren bu karmaşık işlemleri yapmayı biliyorlardı, aksi durumda hayattan bahsedemezdik.

 

Otomonbilinizin herşeyi olduğunu ancak motorunun olmadığını bir düşünün, böyle bir motorun o arabayı işler hale getirmesi imkansızdır. İşler halde olmayan araç sadece motor eksikliği nedeniyle öylece çürümeye bırakılacaktır. Mantık bu çıkarımı yapar ancak günün birinde size birinin gelip ” o arabanın üzerine sonradan gökten bir takım demir parçaları düştü, sonra bunlar düştükten sonra bu parçaların üzerine yıldırımlar çarptı ve en nihayetinde aracın motorunu, motor bağlantılarını, valflerini, pistonları vb. herşeyi eksiksizce ve dört dörtlük çalışır hale getirdi.” şeklinde bir hikaye anlatsa size ne denli mantıklı gelirdi ?! Bu hikaye mantıklı gelmediğinde siz muhtemelen motorun nasıl meydana geldiğini sorgulamak isteyeceksiniz, bu kaçınılmaz. Çıkacak sonuca göre motoru size verene teşekkürlerinizi sunacaksınız.

 

Peki neden biz sahip olduklarımız hakkında hiç algoritmalar yürütmüyoruz ? Bütün bunlara nasıl sahip olduk ? Bedenimiz içindeki milyonlarca mucize ile her saniye yaratıcısını referans vermekteyken neden biz yaratıcımızı bu şekilde unuttuk ? Burda sorduğum sorular Allah’a inanmayan insanları kapsamıyor, aksine bu yukarıdaki cümleler Allaha inanıyorum ve hatta ahirete inanıyorum diyen kişiler için soruluyor. Allahın varlığını hareketleri ile ona teslimiyeti ile göstermeyen kişilerin Rahman olan Allahı çeşitli şekillerde zikrettiklerini iddia etmeleri en hafif tabirle sorumsuzluktur. Hala yapabiliyorken Allah’a kulluk edin ve hayatınızı ona adayın. Hayatınızı ona adayın ki size hayat bağışlansın…

 

 

De ki: “Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vaadetmiyorlar. Fatır Süresi 40

 

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vücutlarımız Nasil Çalisir- Tesadüf Degil 5

  Yazarımız Prof. Howard Glick Önceki yazılarda hücrenin işleyişi ile alakalı insanin aklinin alamayacagi harikulade …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir