Vücutlarımız Nasil Calisir ? Tesadüf Degil 14

Editor Notu :

 

Profesor Howard Glickin her an kullandigimiz mucize vücutsal sistemlerimiz icin yazdigi yazıları çevirmeye devam ediyoruz. Glick bu kez vucutlarimizin oksijeni vücut içerisinde nasıl tasidigini bize anlatmaktadır. Bugüne kadar bunun nasıl gerçekleştiğine dair hiç kafa yordunuz mu ? Hiç aklınıza geldimi ? Yahu ben nefes alıyorum ama vücudumun butun noktalarına bu oksijen nasıl ulastiriliyor diye! Insan verilen nimetler ile o derece simartilmis bir canlıdır ki artık kendisinin elinde dogumundan bu yana kullandigi nimetlerin nasıl ve neden gelmiş olabileceğini sorgulamaz. Erinmeyin gelin okuyun, bu sizin hikayeniz. Bu sizin icinizde gerceklesen mucizelerin hikayesi, bu Yücel Allahin insani nasıl da simarttiginin hikayesi. Çünkü sadece nimet verilmesi degil bunu anlayabilecek zekaya sahip olmakta nimettir ki aslında bu hepsinden büyük bir nimettir. Insan eninde sonunda bu nimetlerin hesabini vermek uzere Yücel Allahin huzuruna cikacaktir. Hazırlansanız iyi edersiniz.

 

“O, gökleri ve yeri, her şeyin ölçüsüne göre yaratan, her şeyin yaratılışını en güzel şekilde düzenleyendir.”
  (Tevbe, 9:51)
Allah her şeyin kontrolünü elinde tutar ve her şeyin düzeni O’nun egemenliğindedir. İnsan vücudundaki karmaşık düzen de bu ilahi kontrolun ve düzenin bir yansımasıdır.  İnsan vücudundaki karmaşık sistemlerin, her biri mükemmel bir şekilde işleyen parçaların ve düzenin varlığı, bu düzene müdahale eden bir Yaratıcı’nın varlığını aklımıza getirir. Her bir organ, hücre ve molekül, belirli bir amaca hizmet ederken, bu amacın gerçekleşebilmesi için mükemmel bir uyum içinde çalışmaktadır. Bu düzen, yalnızca tesadüflerle açıklanabilecek bir olgu değildir. Aksine, bu muazzam sistemin işleyişi, bir tasarımın, bir aklın ve kudretin varlığını aklımıza getirir. Bu sebeple, her şeyin bir yaratıcı tarafından belirli bir düzene göre yaratıldığını anlamak, akıl ve gözlemle mümkündür.
Yazının orijinali icin suraya tıklayabilirsiniz.

Vucutlarimiz Oksijenin Taşınma Problemini Nasil Çözmektedir

 

Tüm yaşam maddeden yaratıldığı için doğanın yasalarına uymak zorundadır. Bu yasalar, hayatta kalmak için gereken enerjiye sahip olmayı zorunlu kılar. Bu nedenle vücudumuzun, diğer şeylerin yanı sıra sürekli bir oksijen kaynağına ihtiyacı vardır. Vücudumuz, akciğerler aracılığıyla havayı solur ve oksijeni kana aktarır. Ancak bu sadece sorunun bir kısmını çözer. Çünkü doğanın yasaları, oksijenin su içinde iyi çözünmediğini belirtir; aslında, litre başına sadece 3 mililitre (mL) oksijen çözünür.

Dinlenme halinde vücut dakikada 250 mL oksijene ihtiyaç duyar ve atalarımız, hayatta kalmaları için gerekli olan faaliyetlerini yerine getirebilmek için en az 3.500 mL oksijene ihtiyaç duyardı. Dinlenme halinde kalp dakikada yaklaşık 5 litre (L) kan pompalar ve yüksek aktivitelerde yaklaşık 25 L/dakika pompalamaktadır. Eğer vücut yalnızca kanın difüzyon kapasitesine dayanacak olsaydı, dinlenme halinde yalnızca 15 mL/dakika (3 x 5) oksijen dokulara gönderilebilecek ve yüksek aktivitelerde ise yalnızca 75 mL/dakika (3 x 25) oksijen gönderilebilecekti. Bu, dinlenme halinde gerekenin sadece yüzde 6’sı ve atalarımızın hayatta kalma mücadelesi için gerekenin yalnızca yüzde 2’si kadardır.

Bu durum açıkça yetersiz olurdu. Bu nedenle vücut, oksijeni kanla daha verimli taşıyacak bir yenilik geliştirmiş olmalıdır.

Vücudun oksijen taşıma problemini çözme şekli, hemoglobin adı verilen bir moleküldür. Hemoglobin, gelişen kırmızı kan hücrelerinde üretilir ve gram başına 1,34 mL oksijen taşıyabilir. Normal bir erkek yetişkinin kanında litre başına yaklaşık 150 gram hemoglobin bulunur. Böylece, kanı, içindeki hemoglobin sayesinde litre başına yaklaşık 200 mL oksijen taşıyabilir (1,34 x 150).

Dinlenme halinde kalp dakikada 5 L kan pompalar, bu da hemoglobin yardımıyla kardiyovasküler sistemin dakikada 1.000 mL oksijen (200 x 5) taşıyabilmesini sağlar. Maksimum aktivite ile kalp yaklaşık 25 L/dakika kan pompalar ve dolayısıyla hemoglobin yardımıyla dakikada yaklaşık 5.000 mL oksijen (200 x 25) dokulara taşınabilir.

Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, dokuların kanın içindeki tüm oksijeni almadığıdır. Dokular, oksijenin yaklaşık yüzde 25 ile yüzde 70’ini alır. Bu nedenle dinlenme halinde, mevcut 1.000 mL oksijenin yüzde 25’i olan 250 mL oksijen, vücudun ihtiyacı olan 250 mL oksijeni sağlar. Maksimum aktivite ile mevcut 5.000 mL oksijenin yüzde 70’i olan 3.500 mL oksijen, atalarımızın hayatta kalmaları için gerekli olan miktarı karşılar.

Bir kişinin hemoglobin seviyesi normalin altına düştüğünde, sonuç anemiye yol açar. Aneminin kötüleşmesi, artan yorgunluk, halsizlik ve aktivite sırasında nefes darlığına neden olur. Bu, akciğerler doğru çalışıyor olsa da, kanın yeterli miktarda oksijen taşıyamaması nedeniyle dokuların enerji ihtiyaçlarını karşılayamamaları nedeniyle gerçekleşir.

 

herhangi bir sayıda kırmızı kan hücresinin ve herhangi bir miktarda hemoglobin üretiminin yeterli olmadığı açıktır. Vücudun, ürettiği kırmızı kan hücrelerinin ve hemoglobinin miktarını kontrol etmesi çok önemlidir. Peki, vücut bunu nasıl yapar?
Kanımızdaki oksijenin ne boyutta olacağı çok iyi ayarlanmalıdır. Peki ama bizler bu bilgiyi üniversitelerde yıllarca tip egitimi aldıktan sonra bilebiliyor iken böbreklerimiz kanımızdaki oksijenin oranını nasıl bilebilmektedir ? böbreklerimizin ve canimizin bir zekaya sahip olan bireyler olmadıgı son derece acıktır peki bu islem icin gereken detaylar nasıl ayarlanmistir ? Profesor Howard Glick seri boyunca vücutta her bir detayı kontrol eden sensörler oldugunu bizlere anlatmaktadır. Bildiginiz uzere sensörler akilli kisiler tarafından onemli seylerin oranını ölçmek icin tam olması gereken yere ve özellikte koyulan cihazlardır. Bu cihazların üretilmesi binlerce muhendisin emek verdigi fabrikalarda olmakta iken cihazın koyulduğu yerinde iyi secilmesi hayatidir. Evlerimizin içerisindeki yangın sensörlerinin evin salonuna degilde balkona koyulması halinde sensorun doğru calismayacagi ve ise yaramayacağı acıktır. Peki o halde su soruyu sormak gereklidir: Vucutlarimiz içerisinde bu sensörleri üretip tam olmasi gereken yerlere koyan kimdir ? Bize bu bilgiyi elde edebileceğimiz zekayı neden verdi ? Bugun aptal futbol maclarini ve filmleri 5 dakika birakin ve bu soru uzerine kafa yorun

Klinik deneyimler, hemoglobin seviyesinin normalin altına düşmesinin, atalarımız için hayatta kalmak adına maksimum düzeydeki aktiviteleri engellediğini gösterir. Ayrıca, vücudun dinlenme halinde dakikada 250 mL oksijene ihtiyaç duyduğunu bildiğimizden, yaşamla uyumlu olabilecek minimum hemoglobin seviyesini hesaplamak mümkündür.

Dokuların kandan alabileceği maksimum oksijen yüzdesi yüzde 70 olduğuna göre, dakikada 360 mL oksijenin mevcut olması gerekir (250/0.7). Dinlenme halinde kalp genellikle dakikada 5 litre kan pompalar, bu nedenle kanın litre başına 72 mL oksijen taşıması gerekir (360/5), böylece dakikada 360 mL oksijen temin edilebilir. Son olarak, her gram hemoglobin 1.34 mL oksijen taşıyabildiği için, kanın litre başına 72 mL oksijen taşıması için, litre başına en az 53 gram hemoglobin bulunmalıdır (72/1.34). Böylece, her şey eşit olduğunda, hemoglobin seviyesi 50 gram/L’nin altında olduğunda, genellikle yaşamla uyumsuz bir durum söz konusu olur.

Ancak aynı zamanda vücut, çok fazla hemoglobin üretmemelidir. Sonuçta, hemoglobin, kanın içinde yürüyen kırmızı kan hücreleri tarafından üretilir. Dolayısıyla, sıvıların akışını yöneten doğa yasalarının göz önünde bulundurulması gerekir.

Tıpkı mutfak lavabosundaki fazla yemek artıkları gideri tıkayabileceği gibi, dolaşımdaki fazla kırmızı kan hücreleri de kan akışını yavaşlatabilir. Kan akışının yavaşlaması küçük kan damarlarını tıkayabilir ve etkilenen organlara bağlı olarak önemli bir sakatlık veya ölüme yol açabilir.

Diğer bir deyişle, sadece herhangi bir sayıda kırmızı kan hücresinin ve herhangi bir miktarda hemoglobin üretiminin yeterli olmadığı açıktır. Vücudun, ürettiği kırmızı kan hücrelerinin ve hemoglobinin miktarını kontrol etmesi çok önemlidir. Peki, vücut bunu nasıl yapar?

Serinin önceki bölümlerinde de gördüğümüz gibi, kontrol edilmesi gereken şeyleri algılayacak bir sensör gereklidir. Böbreklerde, kanın oksijen seviyesini algılayabilen özel hücreler bulunur ve bu, kanın hemoglobin içeriğiyle doğrudan ilişkilidir.

Kontrol edilmesi gereken şeylerin analiz edilmesi ve emirlerin gönderilmesi için bir entegratöre de ihtiyaç vardır. Oksijen seviyesini algılayan aynı böbrek hücreleri, aldıkları verilere dayanarak, eritropoietin adı verilen bir hormon salgılarlar. Kontrol için gerekli üçüncü şey, entegratörden gelen emirleri alıp bir şeyler yapacak bir etkendir.

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vucutlarimiz Nasil Calisir ? Tesaduf Degil 10

Yasadigimiz dunyada trafik isiklarindan, kanalizasyon sistemine otoyol duzeninden mahkemelere ve askeri sistemlerin oncul uyarilarina varincaya …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir