Yaşamın Gerçek Tarihi, Evrim mi Yaratılış mı ? Fosiller Yaratılışı Gösteriyor (Evrim Bilim Değil Felsefe, Sözde Evrim Mekanizmaları) (3)

Serinin üçüncü yazısını da çok geç kalmadan yayınlamış bulunuyorum. Bu yazıda Evrim ve Yaratılış dendiğinde nelerin anlaşılabileceği, aynı zaman da bu iki görüşün canlılığın geçmişinden yani fosil kayıtlarından beklentilerinden bahsedip yaşamın gerçek tarihine daha hazır olacağız.
Canlılığın kökeni ile alakalı keşifler yapmak ve daha fazla bilgiye sahip olmak istediğimizde mikrobiyoloji, kimya, termodinamik, kozmoloji ve moleküler biyoloji gibi pek çok alan ile haşır neşir olmamız gereklidir. Ancak adını andığımız bilim dallarının hiçbiri tarihsel kayıtlar olan fosil kayıtları kadar kesin konuşamazlar. Çünkü bulgularımız her gün değişiyor söz gelimi daha 6-7 sene öncesine kadar DNA’nın büyük kısmı sözde evrimsel süreç içerisinde uğradığımız mutasyonel geçmişin işe yaramaz bir mirası olarak görülüyor ve Çöp DNA ( Junk DNA) deniyordu. Üstelik bu cehalet evrimin en büyük kanıtlarından birisi olarak görülüyordu. Bugün geldiğimiz noktada çöp olarak anılan kodlanmamış DNA’nın aslında diğer genlerin yönetimi üstünde büyük bir etkisinin olduğunu görüyoruz.[1]  Özetle hiçbir şey fosiller kadar bize geçmişi gösteremez.


Günümüzden yaklaşık 540 milyon yıl önce gerçekleştiği düşünülen Kambriyen patlamasında ortaya çıkan canlılardan biri ” Trilobit”



Ünlü İngiliz evrimcilerinden W. Le Gros Clark şöyle demektedir. [2]
” Evrimin gerçekte var olduğu, bilimsel anlamda, ancak dolaylı kanıtlar olarak nitelendirilen ve temsilci niteliği taşıyan numuneler olan ara seviye formlarının fosilleşmiş kalıntılarının keşfi ile saptanabilir. Başka bir değişle, evrim konusunda gerçekten de bir dönüm noktası taşıyan kanıtlar, işleri fosil kaydının tanıklığı konusunda  çalışmalar yapmak olan paleontologlar tarafından sağlanmalıdır.”
Pierre Paul Grasse çok iyi bilinen çok ünlü bir Fransız bilim adamıdır. Grasse geçmişte yaşanan ve fosil kayıtlarının evrim görüşünü desteklememesi ardından yaşanan tartışmalardan birinde fosillerin evrim için önemsiz olduğu iddiasını şöyle eleştirmektedir:[3]
”Doğabilimciler, evrim sürecinin sadece fosiller ile açıklanabileceğini unutmamalıdırlar. Evrimin kanıtları olan bu fosilleri ancak paleontoloji sağlayabilir ve yine evrimin mekanizmasını sadece paleontoloji açıklayabilir. Bu nedenle, ilk aşamada gerekli olan şey paleontolojidir. Ne kuramlar, ne hayal gücü  nede bugün var olanların incelenmesi asla paleontolojinin yerini tutmaz. Paleontoljik kanıtları görmezden gelirlerse, doğabilimciler olan biyologlar sadece önü arkası gelmeyen laf salatası üretirler.”
Evrimci Glenister ve Witzke düşüncelerini şöyle paylaşmaktadır:[4]
”Fosil kaydı dünyanın ve üzerinde yaşayan canlı formlarının kökenleri konusunda fikirler ortaya  koyan evrimci ve yaratılışçı  modeller arasında seçim yapabilme olanağı sağlamaktadır.”
Kitapları okullarda ders kitabı olarak okutulan ateşli bir yaratılış yada ilahi müdahale karşıtı Douglas Futuyma, yaratılış karşıtı kitabında şöyle demektedir:[5]
”Yaratılış ve evrim, canlılık ile alakalı diğer olası açıklamaları aralarında boğmaktadırlar. Organizmalar yeryüzünde tümüyle gelişmiş bir biçimde çıktılar yada çıkmadılar. Eğer gelişmiş bir biçimde çıkmamışlarsa, daha önceden var olan türlerde gerçekleşmiş olan modifikasyonlar sonucu ortaya çıkmış olmalılar. Eğer gelişmiş bir biçimde çıkmışlarsa, gerçekten de her şeye gücü yeten bir akıl tarafından yaratılmış olmalıdırlar.”
Yukarıdaki tanımlamalar fosil kayıtlarının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan önemli açıklamalardır. Geçmişin izlerini gösteren fosil kayıtları bize yaratılış yada evrim kuramları arasında seçim yapmak için gerekli bilgiyi sağlayabilir.
Yeryüzünde yaşamın tarihçesini anlamaya ve öğrenmeye giden yol kayaların arasında sıkışmış dünyanın eski misafirlerinin izlerini bulmaktan geçer. Eğer gerçekten adı anıldığı şekilde bir darwinci yavaş bir evrim meydana geldiyse ki şu anda savunulan merkez dogma budur, o halde biz rahatlıkla geçmişin izlerini oldukça yavaş gerçekleştiği iddia edilen evrim sürecinden çıkarsayabileceğiz. Yok yaratılış kuramı gerçekse o halde bizim kayaların arasında sıkışmış fosillerden beklentimiz vücut hatlarının ve yumuşak yapıların ara geçiş özelliği değil tam olarak oluşmuş şekillerini bulmak olacaktır.
Seri boyunca görebileceğiniz üzere göstereceğim kanıtlar dünya üzerinde gerçekleşmiş bir kör evrimsel süreci doğrulamamaktadır.


Kambriyen döneminde deniz yaşamı. Birbirinden farklı 45 civarı canlı tipinin çok kısa süre içerisinde denizleri doldurmasını illustre eden bir çizim. Neredeyse birdenbire diyebileceğimiz bir sürede bu kadar çok canlının birbirilerinden bu kadar farklı vücut yapılarına rağmen görünmesinin yaratılış eylemi hariç başka bir durum ile ifade edilmesi büyüklere masal bile diyebileceğimiz türden bir materyalist zorlamadır.



Şimdi biraz tanım vererek seri boyunca ”Evrim” yada ”Yaratılış” dediğimizde ne kastettiğimizi vurgulayalım.
Evrim: Evrim dediğimizde tam olarak şu anda evrimcilerin kullandığı manada bir evrimden bahsediyoruz ancak ilk yazı dada değindiğim gibi köpek türleri arasındaki yani bir tür içerisindeki değişimden bahsetmiyoruz. Örnek olarak ABD kır kurdu cinsinin köpeklerinin Sivas kangal köpekler ile aynı gruptan olduğunu ve tür içerisinde ki değişimleri ifade ettiğini belirtiyorum. Bir tür içerisinde olan bitenler hepimizin gözlemlediği değişimleridir ve nihayetinde bir türü başka bir türe dönüşterecek genetik değişim yada vb. üretilmemektedir. Bu anlamda kullanılan evrim hepimizin kabuludur. Yada birçok kökten evrimci için bir bakterinin mutasyonlar geçirmesi evrimdir yada böceklerin DDT benzeri ilaçlara karşı dirençleri evrimdir. Aslında bunlar yenilik üreten makro evrim için ispat olabilecek türden değişimler değildirler ancak materyalistler için bu böyledir. Ben bu yazıda evrim kelimesini kullanırken bir amipten insana giden farazi çizgiden bahsediyorum. Yine örnek olarak evrimciler insan ve maymunun ortak bir atadan geldiğini savunmaktadırlar. Onların hayali hayat ağacına göre insanlar ve maymunları kapsayan primatların atlar ile ortak bir atayı paylaştığına ve başkalaşmanın 75 milyon yıl önce gerçekleştiği iddia edilmektedir. Açıkçası evrim derken işte ben bu son cümleleri kastediyorum.
Yaratılış: Bu kelimeyi kullanırken açıkçası tüm türlerin tür tür özel bir yaratılış ile yaratıldığını ima etmiyorum. Belki de her tür özel olarak yaratılmıştır. Bu konuda net bir çıkarım yapamıyorum ancak fosil kayıtlarının tür tür özel yaratım lehinde ciddi kanıt sağladığını düşünüyorum. Ancak yine de yaratılış kelimesini ben yaratıcının bir şekilde işin içinde olması olarak yorumluyorum. Yaratıcının yaratım metodundan ziyade yaratım ediminin gerçekleştiğine inanıyorum. Her halukarda yaratılış dediğimde özel olarak kastettiğim bir yaratıcının önceden ayarlanmış bir süreç, yada direkt müdahaleler yoluyla işin içinde olmasından ziyade sadece işin içinde olmasını kast ediyor olacağım.
Evrim Mekanizması
Fosil kaydını kanıt olarak belirtmeden önce evrim mekanizmasından da bahsetmemiz gereklidir. Biliyorum çoğunuz serinin üçüncü yazısına gelmeme rağmen hala yazıya başlayamamış olmama kızıyorsunuz ancak bu bilgi hazırlığı yazılanları daha iyi anlayabilmeniz için oldukça mühimdir.
Darwin tür içerisindeki değişimleri bizzatihi gözlemlemişti. Mekanizmayı tam olarak anlayamamıştı ancak önceleri umursamamış ardından ise ”Türlerin Kökeni” kitabının özellikle son baskılarında çevresel değişikliklerin yol açtığı bir takım kalıtsal değişikliklerin bir şekilde eşey hücrelerine aktarıldığını yazmıştır.  Tabiki yanıldığını gayet iyi biliyoruz ki aslında o dönemde de Gregor Mendel’in kalıtım ile alakalı başyapıtı yazması ile kalıtımın Darwinin düşündüğü gibi olmadığı gösterilmiş oldu.[6]
Tabiki bugün biz çok iyi derecede biliyoruz kalıtım sadece eşey hücreleri tarafından kontrol edilmektedir. Yanlızca eşey hücrelerindeki değişimler kalıtsaldır yani yeni nesillere aktarılabilir. Karmaşık yapılı hayvan hücrelerinin  çekirdeklerinde yüzbinlerce gen bulunmaktadır. Her gen bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlanmış yüzlerce veya binlerce alt birimden meydana gelmektedir.
DNA’da 4 farklı tip altbirim (Nükleotid) bulunmaktadır. Her karakter , en az iki gen tarafından kontrol edilmektedir. Bu gen çiftini oluşturan genlere Alel, denmektedir. Bu genlerin her biri bir ebeveynden gelmektedir. Döllenme gerçekleştiğinde bu iki gen grubu birleşir eşey hücrelerinin üretimi sırasında  genlerde meydana gelen ayrılma ve yeniden birleşme olayları, yumurta ve sperm hücrelerinin , değişik gen kombinasyonlarının muhteşem çeşitliliği ile oluşmasını sağlar. Bu yumurta ve sperm hücreleri, hangi spermin, hangi yumurtayı dölleyeceğine bağlı olarak çok değişik yollarla birleşebilirler. Sonuç, bizim türler içerisinde görebildiğimiz muhteşem çeşitliliktir.
Genler çoğunlukla sabittirler yani bir puzzle parçası gibi sürekli hareket edip değişip durmazlar çünkü bunun sonuçları genelde yıkıcı olur. Ancak nadiren de olsa bir gen içerisindeki binlerce alt birimden sadece bir tanesinde meydana gelen bir değişimle sonuçlanır. Bu değişim öylesine küçüktür ki, var olan kimyasal tekniklerle doğrudan sezilemez. Ancak bu değişimin bitki yada hayvan üzerinde ki etkileri oldukça şiddetlidir. Mutasyonlar neredeyse her zaman ölümcüldür. Doğada kendiliğinden gördüğümüz yada laboratuvarlar da üzerinde araştırma yaptığımız mutasyonların neredeyse her zaman zararlı olduğunu görürüz. Ancak materyalistler gerçekleşen bu mutasyonların çok çok küçük bir kısmının belki 10000’de birinin faydalı olduğunu iddia etmektedirler.(Faydalı mutasyon tanımından kastım salt canlının o andaki pozisyonuna katkı sağlamak değil ancak genetik bilgide bir artıştır. Bu sebepten ötürü bakterilerin ve böceklerde gerçekleşen faydalı olduğu iddia edilen mutasyonları faydalı olarak resmetmiyorum. O mutasyonlar canlıya sınırlı bir adaptasyon sağlarken genelde DNA’sı üzerinde yeni bilgi arttırımı getirmez) Bu varsayımın ortaya atılmasının nedeni bizim genetik düzeyde artışa yol açan mutasyonları gözlemlememiz değildir. Bu tarz mutasyonlar olmadan evrimin asla gerçekleşmeyeceğini bilmeleridir. Mutasyonlar meydana gelecek bazıları canlının işine yarayacak belki de yüz binlerce yıl sonra bunların birikimi doğal hayat mücadelesinin etkisiyle yeni türler verecek. DNA’mızda kaza eseri vukuu bulan değişimlerin işte böyle mucizevi işler yapacağına inanmaktadırlar.


Bakteri direnç mekanizmasının nasıl çalıştığını ifade eden güzel bir görsel.



Evrimsel sürece yardımcı olduğu düşünülen mutasyonlardan her biri, sadece çok küçük değişimlerle sonuçlandığı için, bir türün bir diğerine evrimleşebilmesi için, bu faydalı kuramsal mutasyonların binlercesinin toplamı gereklidir. Bir balığın bir amfibyuma[7] dönüşümü gibi devrim niteliğinde sayılabilecek değişimler için bunların belki de binlercesi on binlercesi gerekecektir. Yukarıda bir nebze özetlediğim gibi faydalı mutasyonların meydana gelme ihtimali belki 10000’de bir dolaylarındadır. Ayrıca bir mutasyonun kalıtsal yani yeni nesillere aktarılabilecek olması için canlının üreme hücrelerinde gerçekleşmesi gereklidir. Yani varsayılan kuramsal evrim sürecinin gerçekleşebilmesi için çok çok yavaş oldukça ağır ilerleyen bir süreç hayal edilmektedir.
İşte hayal edilen süreç budur. Bu ağır değişim sürecinden tabiki mantıklı olarak çok ağır gerçekleşen bir evrim süreci ve bunun da fosil kayıtlarıyla rahatlıkla belgelenebilmesini bekliyorsunuz. Ancak bugün materyalistler fosil kayıtlarından umutlarını kesmişlerdir. Pek çoğu fosil kayıtlarının kademeli tedrici bir süreci göstermediğini gayet iyi bilmektedirler. Bunların bir kaçı Amerikalı paleontolog Stephen Jay Gould gibi fosil kayıtlarının kademeli bir evrimi göstermediğini ve değişimin çok ani olduğunu farklı bir evrimsel görüşe ihtiyacları olduğunu kabul etmiştir. Aslında bu  bile materyalist evrim görüşünün bulgularla keşiflerle ortaya atılıp desteklenen bir görüş olmaktan ziyade ön kabullerle başlayıp ardından kanıt aranan bir süreç olduğunu ispat etmektedir.
Özetle hayal edilen süreç oldukça yavaş bir süreçtir ve rahatlıkla türlerin bir birine fosil kayıtları yoluyla dönüşümü gösterilebilmelidir. Bu konuda herhangi bir ekstra bahane geçerli olmayacaktır. Elimizde 3,8 milyar yıl öncesine ait bakteri fosilleri[8] ve oldukça yumuşak bir yapıda olan ( yumuşak yapılı canlıların fosilleşmesi daha zordur) ediacara[9]canlıların fosil kayıtları rahatlıkla bulunabilirken fosil kayıtlarının kusurlu olduğu için ara geçişleri göstermediği iddiası utangaç marketin para üstünü vermemek için o günün resmi tatil olduğu iddiası gibi ciddiye alınacak türden bir argüman bile değildir.
Artık zihin ve bilgi olarak mikroorganizmalardan başlayarak canlılığın tarihini vermeye hazırız.


[1] https://santitafarella.wordpress.com/2012/09/06/evolution-vs-intelligent-design-watch-junk-dna-is-not-junk/ İlgili yazının sonunda ayrıca güzel de bir video bulunmaktadır. Erişim tarihi: 20/12/2019
[2] W. Gros Clark, Discovery (Ocak 1955) s,7.
[3] Pierre Grasse, Evolution of Living Organisms ( New York: Academic Press, 1977)s.4.
[4]  B. F. Glenister ve B.J. Witzke, ”İnterpreting Earth History” Did The Devil Make Darwin Do It? kitabından ed. D.B. Wilson (Ames:Iowa State University Press, 1983) s.58.
[5] D.J. Futuyma, Science on Trial ( New York: Pantheon Books, 1983) s.197.
[6] Kalıtım biliminin babası olarak görülür. https://www.bilgiustam.com/gregor-mendel-kimdir/ Erişim Tarihi: 21/12/2019
[7] Hem suda hem karada yaşayabilen omurgalı türü. https://www.bilgiustam.com/amfibyumlar-nedir-nasil-canlilardir/ Erişim Tarihi: 21/12/2019
[8] https://fosillerindili.tumblr.com/post/99498124449/siyano-bakteriler Erişim Tarihi: 21/12/2019
[9] http://ediacaran.blogspot.com/2008/11/introduction-to-ediacaran-fauna.html Kambriyen döneminin hemen öncesinde yaşanan kambriyen dönemi canlı patlamasının benzerinin gerçekleştiği dönemde meydana gelen canlılara verilen isim. Erişim Tarihi: 21/12/2019

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vücutlarımız Nasil Çalisir- Tesadüf Degil 5

  Yazarımız Prof. Howard Glick Önceki yazılarda hücrenin işleyişi ile alakalı insanin aklinin alamayacagi harikulade …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir