Yasadigimiz dunyada trafik isiklarindan, kanalizasyon sistemine otoyol duzeninden mahkemelere ve askeri sistemlerin oncul uyarilarina varincaya kadar pek cok otomatik gorunumlu sosyal sistemin verdigi konfor ile yasariz. Bu konforlarin olusmasabilmesi icin devlet yada ozel sektor binlerce egitimli adam arasindan secim yapar, bunlara sinav yapar nihayetinde bunlardan bunyesine aldiklari ile sistem devam eder. Sistemin kendini kurabilmesi icin dahi ayri bir sisteme ihtiyaci vardir. Peki ilk sistem nereden geldi ? ilk bilgi nereden geldi daha da onemlisi bu bilgiti veren sistemin sahibi bunu neden verdi ?
Cok aciktir ki Yuce Allah bunlari bos yere yaratmamis hayati ve olumu yaratarak insana bu dunyada gecici oldugunu ve bir sorumlulu oldugunu hatirlatmaktadir. Sistemin sahibi hakkindaki bilgilerimi kendimizi kesfettikce cok daha ileri duzeye ulasmakta ve onun bizden istediklerine dair daha detayli cikarimlar yapabilmekteyiz.
Sonra bu nutfeyi ‘alaka, ‘alakayı mudğa hâline getirdik. Mudğayı kemikler hâline soktuk ve bu kemiklere et giydirdik. Nihâyet onu bambaşka bir yaratışla güzel bir insan kıvamında ortaya çıkardık. O eşsiz, en güzel yaratıcı olan Allah yüceler yücesidir; bütün nimet ve bereketlerin asıl kaynağıdır! Muminun 14
Vücudun İçsel Kontrol Mekanizmaları: Hormonlar, Nörohormonlar ve Homeostaz
Doğada var olan tüm maddeler, belirli yasaları takip etmek zorundadır. Bizim vücudumuz da atomlardan ve moleküllerden oluşan trilyonlarca hücreden meydana gelmektedir ve bu hücreler de doğanın yasalarına uymak zorundadır. Doğa, hücrelerimizin hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğu enerjiyi ve gerekli kimyasal maddeleri almalarını talep eder. Dahası, vücudumuz çok hücreli bir organizma olduğundan, her bir hücrenin hayatta kalabilmesi diğer hücrelere bağlıdır. Bu nedenle, hayatta kalmamız, hayati organ sistemlerimizin işlevlerinin belirli sınırlar içinde kalmasını gerektirir. Bu da, vücudumuzun içsel ortamını kontrol etmek için çeşitli mekanizmalara sahip olması gerektiği anlamına gelir.
Tıpkı bir askeri operasyonu yönetmenin keşif ekibi, karargah ve sahadaki askerlerin koordineli faaliyetlerini gerektirmesi gibi, vücudun içsel kontrolünü sağlayabilmesi için de bir sensör, bu sensörden gelen veriyi alıp analiz eden bir entegratör ve bu analiz sonucu verilen komutlara uygun hareket eden bir effektör gereklidir. Vücutta bu içsel kontrolü sağlamak için kullanılan en önemli moleküllerden biri hormonlar ve nörohormonlardır. Hormonlar ve nörohormonlar nasıl çalışır? İşte bu mekanizmanın temel işleyişi.
1. Hormonlar ve Görevleri
Hormonlar, vücudun çeşitli fonksiyonlarını düzenlemeye yardımcı olmak amacıyla belirli bez hücreleri tarafından kana salgılanan protein molekülleridir. Bu hormonlar, tıpkı askeri karargah tarafından gönderilen emirler gibi, bez hücreleri tarafından kimyasal mesajcılar olarak kana gönderilir. Bez hücrelerinin yüzeylerinde, kanda bulunan belirli bir kimyasalın (örneğin glikoz) seviyesini algılayabilen sensörler bulunur. Yani, bez hücrelerinin kendi keşif ekipleri, vücudun hayatta kalabilmesi için kontrol edilmesi gereken bir kimyasalı (örneğin glikozu) algılayabilir. Bez hücreleri, sensörlerinden aldıkları bilgiyi analiz eder ve sonra kan yoluyla belirli bir hormonu vücuda gönderir.
Bez hücreleri, tıpkı askeri karargah gibi entegre edici bir rol oynar ve kandan vücutta uzakta bulunan hedef organlara doğru mesajlar göndererek gerekli eylemlerin yapılmasını sağlar. Hormonlar, vücutta belirli bir kimyasalı (örneğin glikoz) kontrol altına almak amacıyla bu hedef organlara yol alır ve buralardaki hücreler, emirleri alıp uygun eylemi gerçekleştirir. Bu işlem, vücudun hayatta kalabilmesi için gerekli olan kimyasal dengenin korunmasını sağlar.
2. Nörohormonlar ve Hızlı Tepkiler
Ancak, hormon sistemlerinin işlemesi birkaç dakika sürebilirken, bazen vücut çok daha hızlı tepki vermek zorundadır. Örneğin, bir kişi ayağa kalktığında, kan basıncının düşmesi sonucu baş dönmesi veya bayılma gibi durumlar meydana gelebilir. Bu durumda vücut, beynin kan basıncını düzenlemesi için saniyeler içinde tepki vermelidir.
Sinir hücreleri, mesajları hormon hücrelerine kıyasla çok daha hızlı iletebilir. Neredeyse bir veya iki saniye içinde mesaj iletimi sağlanabilir. Tıpkı bez hücreleri gibi, sinir hücreleri de nörohormonlar adı verilen kimyasal maddeler salgılar. Bu nörohormonlar, kasları, bezleri veya diğer sinir hücrelerini uyarabilir veya inhibe edebilir. Sinir hücrelerinin yüzeylerinde de belirli fiziksel parametreleri (örneğin kan basıncı) algılayan sensörler bulunur. Yani, sinir sistemi de vücudun hayatta kalabilmesi için gerekli olan bir parametreyi hızlıca algılayabilen kendi keşif ekibine sahiptir. Bu sensörlerden alınan veriler, sinirler aracılığıyla beyine iletilir ve burada analiz edilir. Beyin, ardından hedef dokulara sinir mesajları göndererek uygun komutları verir.
3. Reseptörler: Hedef Hücrelere Özel Mesajlar
Vücutta, her hücre doğru mesajı alıp gereken cevabı verebilmesi için, mesajın özel bir reseptöre sahip olması gerekir. Reseptörler, hedef hücrelerin yüzeylerinde bulunan ve belirli molekülleri tanıyabilen proteinlerdir. Bu reseptörler, bir anahtarın kilide girmesi gibi, yalnızca belirli molekülleri bağlayabilir. Hormonlar veya nörohormonlar, hedef hücrelerin reseptörlerine bağlandığında, bu, hücreye bir şey yapması için bir sinyal gönderir. Hücre, bu sinyale yanıt olarak, vücutta belirli bir kimyasalın (örneğin glikoz) veya fiziksel parametrenin (örneğin kan basıncı) kontrolüne yardımcı olacak bir tepki başlatır.
4. Homeostaz ve Yaşamın Sürdürülmesi
Vücut, homeostaz adı verilen bir dengeyi korur. Bu, içsel ortamın dışsal koşullara rağmen stabil tutulması anlamına gelir. Vücudun içindeki sensörler, entegre edici mekanizmalar ve efektörler, sürekli olarak çevresel değişikliklere yanıt vererek, sıcaklık, glikoz, oksijen, kan basıncı gibi faktörlerin sağlıklı seviyelerde kalmasını sağlar. Bu denetim ve dengenin kaybedilmesi durumunda, vücut hayatta kalamaz.
Bu içsel denetim, genellikle negatif geri bildirim mekanizmaları ile sağlanır. Örneğin, kan basıncı çok yükseldiğinde, baroreseptörler (kan basıncını algılayan hücreler) bunu algılar ve beyne sinyal gönderir. Beyin, kalp ve damarlar aracılığıyla kan basıncını düşürmeye yönelik emirler gönderir. Bu geri besleme mekanizması, vücudun ideal dengesini koruyarak sağlıklı işlevlerin sürdürülmesini sağlar.
Bazen pozitif geri bildirim de söz konusu olabilir. Örneğin doğum sırasında oksitosin hormonu salgılandığında, bu hormon uterin kasılmaları teşvik eder ve kasılmalar daha fazla oksitosin salgılar. Bu döngü, doğum sürecini başlatan bir pozitif geri bildirim mekanizması oluşturur.
5. Vücudun Koordinasyonu ve Hayatta Kalma
Vücudun çeşitli sistemleri birbirine bağlıdır ve her bir hücrenin hayatta kalabilmesi, birçok diğer hücrenin doğru şekilde çalışmasına bağlıdır. Örneğin, pankreas hücreleri (kan glikoz seviyelerini algılayan) karaciğer hücrelerine (glikoz depolayan) ve kas hücrelerine (glikoz kullanan) bağlıdır. Bu sistemlerin uyumsuzluğu veya bir bileşeninin işlevini yerine getirememesi, vücutta dengenin bozulmasına ve ölümcül sonuçlara yol açabilir.
Sonuç
Vücudun içsel kontrolü, sensörler, entegre ediciler, efektörler, hormonlar, nörohormonlar ve reseptörler gibi çok karmaşık ve koordine olmuş sistemlere dayanır. Bu mekanizmalar, vücudun dışsal çevresel koşullara rağmen içsel dengesini koruyarak hayatta kalmasını sağlar. Homeostazın sürdürülmesi, doğanın yasalarına karşı koyabilmek için gereklidir ve bu mekanizmaların anlaşılması, tıbbın temelidir. Vücudun bu mükemmel işleyişi sayesinde biz, yaşamı sürdürebiliriz.
—