Tesadüfi Süreçler Bilgi Üretebilirmi (1)

Tesadüfle organizasyonu  nasıl ayırırsınız. Bir yapı yada ürünün canlı yada cansız,  tesadüfen yada bir başka değişle rastgelemi oluştuğunu ayırmanın en iyi yolu nedir.

Öncelikle neden böyle bir soru soruyoruz. Bir sorunun soruluş amacı, sorunun içeriği ve buna istinaden bulunan cevap yada cevapların niteliği konunun önem boyutunu göstermektedir. Aslında bu soru özelinde sadece sorunun ilk cümlesi bile önemin boyutunu göstermektedir. Tesadüfi süreçler bilgi üretebilirmi… Bu soru varlığımız ile alakalı bilimsel bir sonuç bulma çabalarında çoğu zaman es geçilen, yeteri kadar önem verilmeyen bir soru oldu bugüne kadar. Anlı şanlı, başlarında bilimsel! ünvanlar bulunan ( ancak çoğu zaman içlerinde militan bir ateist barındıran) kişiler tarafından varlığımızın nasıl da tesadüfi doğal süreçler yoluyla oluştuğu safsataları anlatılırken varlığımızın kökenin de, biyolojik sistemlerin içeriğinde ve evrenin kompleks bir görüntü veren neredeyse her hangi birşeyinde kendini gösteren bilgi es geçildi.


 Neden bilgiyi görmek önemli. Çünkü bilgiyi görmek sistemi görmek demektir. Sistemi görmek ise ardındaki tasarımcıyı, yaratıcıyı yada adını ne koyarsanız koyun ardındaki aklı görmektir. Bu nedenle bir süreç yada herhangi bir şeyin bilgi içerip içermediği, içeriyorsa ne boyutta içerdiği onun kökeni ile alakalı çıkarımlar yapmayı mantıklı kılar. Bu çıkarımlar da, adı anılan araştırma konusunun varlığı ile alakalı ” neden, nasıl” vb sorulara yanıt verilmesini sağlar. Yani insan özelinde varlığımızın neden yada nedenlerini ortaya koyar. İşte bu sebepten biyolojik varlıklar yada evrenin ortaya çıkması sürecinde arka fonda ve aslında çoğu zaman bağırır çağırır görünümde her yerde zekayı görmemiz bizi yaratan zihni gösterir. Bilgi ne kadar yoğun ise o derece karışık bir zihin tahayyul edebiliriz. Sistem ne kadar etkileyici ise yaratıcının ne derece kudretli olduğu görülebilir. İşte bu yüzden bu sorular önemlidir. Peki bilgi hayatın herhangi bir yerinde açık bir şekilde görülebilirmi, evet kesinlikle, üstelik nefes kesici bir şekilde. Gelin aşağıya DNA’nın kendini tamir edişi ile alakalı çok çok kısa bir özet alıntılayalım; ( Alıntıda DNA-Deoksiriboz Nukleik Asit ile alakalı biraz temel bilgi ve DNA’nın kopyalanması ve tamir mekanizması ile alakalı hergün binlerce kez hücrelerimizde tekrar edilen standart işleyişten bahsedilmektedir.)
DNA, 3 milyar harften oluşan bilgi bankasına sahip dev bir moleküldür. Bu molekül, helezon şeklinde kıvrılmış bir merdivene benzer. Kopyalama işlemi başladığında ilk olarak DNA helikaz isimli enzim, olay yerine gelir ve DNA helezonunu bir fermuar gibi açmaya başlar. Bunun sonucunda DNA’nın heliks biçimindeki kolları ayrılır. DNA helikaz, her saniye 1000 nükleotid çiftini açabilme yeteneğine sahiptir. 

DNA helikaz, fermuarı açarken bir noktada aniden durur. Durulan noktalar, gerekli olan bilginin sınırlarıdır. (Hücre içinde bir işlem yapılacağı zaman, DNA içinde, sadece bu işlemle ilgili olan kodun yer aldığı kısım kopyalanır.) Enzimler, bilginin nereye kadar uzanmakta olduğunu ve DNA’nın nereye kadar açılması gerektiğini açıkça bilirler. 

Kopyalama sırasında DNA sarmalının açılması, prensipte iki DNA helikaz enziminin uyumlu çalışmaları ile mümkün olur. Bir tanesi kopyalanmak üzere ayrılan tekli sarmalın başından başlar, diğeri ise sarmalın arka kısmını başlangıç noktası olarak alır. Her iki sarmalın yükleri farklı olduğundan bu helikazlar tek bir DNA sarmalı üzerinde farklı yönlerde hareket etmek zorundadırlar ve bu nedenle de “farklı” enzimlerdir. Hücrede her iki tipte de DNA helikaz enzimi mevcuttur.- Alberts – Johnson – Lewis – Raff – Roberts – Walter, Molecular Biology of The Cell, 4th edition, Garland Science, 2002, sf. 245

Gerekli DNA bölümü bulunduktan sonra da bu bölüme tutunan başka enzimler, nükleotidleri üçer üçer okumaya başlarlar. (Nükleotidler, DNA nükleik asidini oluşturan bazlardır. Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin olarak isimlendirilirler.) Bunun nedeni bilginin üçerli nükleotid dizileri halinde kodlanmış olmasıdır. Birbiriyle bitişik milyonlarca nükleotid, enzimler tarafından hiç durmadan okunur. Tüm bu işlem, saniyeden çok daha kısa sürer. 

DNA üzerinde 4 çeşit nükleotid bulunur. (Adenin, Timin, Sitozin, Guanin) Ancak bunu okuyup kopyalamayı gerçekleştirecek olan enzimler amino asitlerden oluşmuşlardır. Dolayısıyla, bir enzim ile DNA sarmalının iletişim kurması; nükleotidlerle amino asitlerin birbirlerini anlamaları veya birbirleri ile haberleşmeleri gibi bir şeydir ki, bu elbette olağanüstü bir durumdur. Söz konusu olan tümüyle farklı iki yapıdır. Birbirleriyle anahtar-kilit uyumuna benzer moleküler bir uyum yoktur. Dolayısıyla birbirleriyle moleküler anlamda bağlantı kurabilmeleri zor gözükmektedir. Ancak bedende bunun da çözümü yaratılmıştır. Enzimler DNA üzerindeki kodonları rahatlıkla okurlar ve okudukları kodonun neyi ifade ettiğini anlarlar. (Kodon: DNA’dan mRNA’ya (mesajcı RNA) yazılmış şifrenin üçlü baz gruplarına kodon denir. Kodonlar mRNA molekülünde bulunur.)

Bunun elbette tek bir anlamı vardır. Amino asitler de nükleik asitler de tek bir Yaratıcı tarafından aynı anda yaratılmışlardır. Enzimleri oluşturan amino asitlerin nükleotidleri tanıyarak, onların içerdikleri şifreleri çözebilmeleri ve bunu kullanarak DNA kopyalanması gibi hayati bir işlemi yerine getirebilmeleri, yalnızca onların tek bir iradenin kontrolünde olmaları gerçeği ile açıklanabilir. 

Günümüzün en koyu evrimcilerinden biyokimyacı Leslie E. Orgel, bu iki yapının tesadüflerin eseri olarak evrimleşmiş olamayacaklarını şu şekilde itiraf etmek zorunda kalmıştır: 

Proteinlerin ve nükleik asitlerin, ki bunların ikisi de yapısal olarak oldukça komplekstirler, aynı anda ve aynı yerde meydana gelmiş olmaları son derece inanılmazdır. Biri olmadan diğerinin varlığı mümkün gözükmemektedir. Ve bu nedenle, ilk bakışta, hayatın, gerçekte, kimyasal anlamda hiç meydana gelmediği sonucuna varılabilir.- http://www.strengthsandweaknesses.org/Weaknesses/evol_quotes.htm 

DNA kollarının ayrılmasının ardından diğer enzimler, DNA üzerine hücum ederek derhal tarama yapmaya başlarlar. Yaptıkları bu taramalarda DNA üzerinde bir “hata” görürlerse hemen bunu düzeltirler. Hasar gören DNA şeridinin hatalı kısmı, DNA nükleaz adlı enzim tarafından tespit edilir. DNA nükleaz, tespit ettiği hatalı kısmı kopartır ve DNA sarmalında bir boşluk oluşur. 

Hata tespit edilip hatalı kısım ortadan kaldırıldığında, DNA polimeraz devreye girer. Bu enzim, DNA’nın ikiye ayrılan her bir kolunu ikinci bir kol ile tamamlar ve iki ayrı DNA heliksinin oluşmasını sağlar. Aşama aşama, helezonun diğer yarısındaki bazları okur ve bunun karşı taraftaki bazlara uyup uymadığını kontrol eder. Bunun için DNA’nın bir kolunu oluşturan her bilginin karşısına uygun olan bilgiyi bulup getirir. Hatalı baz molekülünü oradan ayırır, yerine bunun yenisini yerleştirir. Bir başka deyişle, 3 milyar harfi mükemmel bir şekilde tek tek tamamlar. Dahası, DNA polimeraz tüm bu aşamaları iki kere kontrol eder. İkinci teftiş tamamlanmadan bulunduğu yerden kesin olarak ayrılmaz. Aynı anda bir başka polimeraz enzimi de DNA’nın diğer yarısını tamamlamaktadır. Bütün bunlar olurken, DNA sarmalının iki parçasının birbirine tekrar dolanmaması için heliks-stabilizasyon (DNA sabitleme) enzimleri DNA’yı uçlarından sabit tutarlar. Başka bir enzim ise, yenilenen bölgeye müdahale ederek yerleştirilen doğru bazın, yerine sıkıca bağlanmasını sağlar. 

Bütün bu aşamaların ardından devreye giren editaz enzimi, ayrılan parçayı tekrar kontrol eder ve yapılan düzeltmeleri gözden geçirir. Bu kontrol sonrasında yeni DNA molekülü, eskisinin tamamen aynısı olmuştur. 

Ancak düzeltme işlemi bununla bitmez. Hatırlanacağı gibi düzeltmenin gerçekleştiği yerdeki DNA şeridi üzerinde bir kopukluk meydana gelmiştir. Bu kopukluk, DNA ligaz isimli enzim tarafından tamir edilir. [1]

Yukarıda çok çok kısa bir anlatımla insanları sıkmadan anlatılmaya çalışılan durum aslında DNA’nın gündelik işleyişiyle alakalı söylenebileceklerden 10000’de 1’i bile değildir. Ancak akıl ve vicdanını kullanan herkes DNA’nın arkasındaki müthiş tasarımı sadece yukarıdaki basit ve kısa anlatımla bile görebilir. DNA’nın çalışmasında zekanın ve bir yaratıcı aklın kendini nasıl gösterdiğini gördük, ancak örneğimizin daha iyi anlaşılabilmesi için gündelik hayatımızdan zihnimize yabancı gelmeyecek örnekler ile güçlendirmeliyiz.


 İçinde bulunduğumuz tüketim çağı insanoğlunun tüm tarihi boyunca refah standardının en yüksek olduğu dönemdir. İnsanların farklı ülkelerden farklı coğrafyalardan ürünler, yiyecekler yada giyecekler almasını bu derece kolaylaştıran sistem küresel ticaret sistemi ise onun en büyük üretici gücü insan emeği ve mekaniğin birleştirilmesi ile fabrikalardır. Bu fabrikalarda, tekstil ürünleri, ev eşyaları, inşaat malzemeleri yada yiyecekler üretilmektedir. Tabiki bu fabrikalar bölümler olarak Araştırma Geliştirme Departmanı, İnsan Kaynakları Departmanı, Üretim Bölümü, Yönetim Bölümü, Emekçilerin Beslenmesi ve Sağlığı ile Alakalı Birimler vb. pek çok bölüme sahiptir. DNA ile kıyaslandığında oldukça basit bir kıyaslama olacak bu fabrikalar işleyişin devam etmesi için uygun personelin alınması, mesai düzenin sağlanması, makinaların düzgün ve güvenli çalışması için alanında yıllarca eğitim almış, yabancı dil bilen, iş tecrübesi olan yada olmayanlar için bir hazırlık eğitimi görmüş kişileri tercih etmektedir. Yani her bir departman için düşünen, zeki, sorumluluk sahibi vb. pek çok özellik bulunması ve bunun organizasyonu bir ön şarttır. Kim yukarıda gösterilen fabrika üretim vb. organizasyonun zeka içermediğini iddia edebilir. Mesela birileri kalkıp size söyle dese: ” yoldan geçen insanlar oluyordu, onlardan bir yada birkaçı yanlışlıkla yolda devam etmek yerine fabrikaya girdiler. Orda tesadüfi süreçler ile oluşan üretim makinaların başına geldiler ve bazıları bunun başında kalırken bazıları gidip yukarıda bilgisayarın başına oturdular, yanlışlıkla insanlar gelmeye devam ediyordu ve bunların bazıları üretim bandından oldukça kritik ürün kontrolleri yapmaya başladılar ve diğer bazıları da bunları denetlemeye başladılar” dese. Ne derdiniz ? Muhtemelen bu hikayeyi anlatan kişinin ruhsal ve zihni problemler yaşadığını yada aklını kaçırdığını düşünürdünüz. En basit sistemler yada yalınlıkla çalışan bir fabrikanın bile onlarca farklı güvenlik protokolü uyguladığını, bunun için kitapçıklar yazıldığını yine bu protokollerin uygulanabilmesi için bu konuda yıllarca eğitim almış zeki kişilerin yüksek sayılabilecek ücretlere çalıştırıldığını belirtmek gereklidir.[2]
Birbirlerini daha önce hiç görmeyen, varlıklarından bile haberdar olmayan, DNA kopyalanması, tamir edilmesi, DNA içinden protein üretim bilgilerinin nereden bulunacağı ve nasıl çıkarılacağı ile alakalı işlemler yapabilmesi şuursuz, zeka barındırmayan hücre organelleri yada vücut kimyasının işi değildir. Açıktır ki bunları kontrol eden, bu sistemleri yaratmış bir yaratıcının varlığı kendisini görmesek de eserleri ile kendini göstermektedir. 
Hayatın kökenindeki yada gündelik işleyişindeki bilgi o derece zarif ve harikuledir ki eğer herhangi bir hücre organeli ile konuşma fırsatımız olsaydı kendilerini bu basit fabrika örneği ile kıyaslamanın çok büyük bir hakaret olduğunu söylerlerdi.
Hayır, sen (bu muhteşem yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay edip duruyorlar. Saffat Süresi 12


[1] Alıntı kaynağı; Çevirimiçi-17/10/2019  http://evrimteorisivegercekler-ukab.blogspot.com/2010/04/dna-icin-calsan-enzimler.html
[2] https://www.ilkerergun.com.tr/en-1090-2-standardi/454-fabrika-uretim-kontrolu-factory-production-control-fpc-nedir Çevirimçi- 30/10/2019

Paylaş:

Yazar: MuratS

Gezgin, Allah aşığı, varlık bilim genel ilgi alanı- Bilim Yazarı

İlgini Çekebilir

Vucutlarimiz Nasil Calisir ? Tesadüf Degil 6

Serimize devam ediyoruz. Önceki yazılarda görebileceğiniz uzere yazarımız Prof. Howards Glicksman kademe kademe hücresel islem …

5 yorum

  1. Çok faydalı ve bilimsel kanıtlarla aydınlatılmış bir yazı teşekkürler

  2. Üstad çok iyi olmuş ellerin dert görmesin

  3. Tam merak ettiğim konulara büyük bir dikkatle değinmişsiniz tebrik ederim

  4. Yazılarınız incelenmeli hatta çıktı alıp altı çizilerek okunmalı akademik bir dil konuya hakim bir tavır bravo

  5. Çok teşekkürler, eksik olmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir